Günün sonunda beliren arzular. Belki de günün sonunda yitirilen arzular. Akşam, akşam yine akşam. Günbatımı. Hüzün. Kışın ayak sesleri. Kuraklığa rağmen. Kitap dünyasında bir turist gibi seyahat etmek. Kitapsayar, bilgisayar, malumatsayar olmak. Günlük işler. Sığınma ihtiyacı. Teselli ihtiyacı. İbadetlerin rutini. Uyuklama, uyuşukluk, melal veya melankoli. Tezer Özlü isimli melalli bir yazarı yeni keşfettim. İnci Aral, Ayşe Kulin, Mina Urgan kıvamında. Uzun zaman önce ayrılmış aramızdan. "Yaşamın Ucuna Yolculuk" kitabını okumalıyım.
Samiha Ayverdi, Safiye Erol, Ayşe Şasa, Elif Şafak masalımın olduğu diğer kadın yazarlar. İnci Aral ve Ayşe Şasa'nın melankolisi diğerlerinde yok. "İçimden Kuşlar Göçüyor" ve "Delilik Ülkesinden Notlar". Her satırından melankoli damlayan kitaplar. Melankolisi olmayan yazarlarla masalım uzun süre devam etmiyor. Melali olmayan yazarlara aşina değilim. Melal veya melankoli Edebiyat Cumhuriyeti'nin girişi, eşiği. Dostoyevski ve Zweing baştan sona melankoli. Tolstoy çoğu zaman bu havadan sıyrılıp vaiz edasına büründüğü için sevimsiz. Bütün bilgeliğine bütün dehasına rağmen.
Cemil Meriç'le masalımızın hiç bitmeyişinin gerçek nedeni Cemil Meriç'in sert melankolisi.
Geçen hafta bir seminer vesileyle üç gün Antalya'nın Serik ilçesinde. Üç gün otelde. Zenginlik ve şatafat bu hayatın en verimli meyvesi sanki. Allah'a en çok yakın olanlar zenginler. Daha doğrusu Allah'a en çok benzeyenler. Çünkü Allah'ın gani ismine en ziyade mazhar olanlar zenginler. Allah'ın zengin esması var ama fakir diye bir esması yok. Fakirlik bir berzah, bir arayol. Zengin olmak için geçilmesi gereken bir arayol, bir durak. Bu dünyada fakirane ve zahidane geçirilen bütün hayatlar ahiretteki cennet zenginliğine ulaşmak için bir arayol, bir durak. Türkiye'deki otellerde günlük çöpe giden yemekler ve meyveler ülkedeki fakirlere adil bir şekilde dağıtılsa ülkede aç kimse kalmaz. Bütün hayat zenginlikte, fakirlik rezilliktir. Zenginliğin ve zenginlerinden başaramadığı tek şey adalet. Belki de başarmak istemedikleri tek şey.
Defteri açtım. Yarım saattir defter önümde açık duruyor. Bekledim öylesine. Ne yazayım? Ne yazarsam yazayım tekrar olacak. Güneş altında yazılmayan, söyleyemeyen ne kaldı? Binlerce günden sadece bir gün. Yazılmaya ve anlatılmaya değmeyen binlerce günden sadece bir gün. En iyisi defteri kapatmak. Cemil Meriç çok daha güzel söylüyor:
Ben kapısı her çalana açık bir mabet gibiyim. Gerçek dostlarım gelmediler. Ve mabet katır sinekleriyle doldu. Bu hepimizin büyük günahı. Beni yalnızlıktan beter bir yalnızlığa, kalabalık bir yalnızlığa siz mahkum ettiniz. Aşktım, dostluktum, ışıktım. Ve boş bir odada yanan lamba. Ve hiçbir susuzluğu gidermeden akan başıboş bir ırmak. Kerpiçle Süleymaniye kurulmaz. Tesadüflerin önüme fırlattığı malzeme kerpiçten daha soysuz, daha salabetsiz ve sevimsiz. (Cemil Meriç, Jurnal 2, s.156)