İnsanın kıymeti çoğu zaman sofralarda belli olur. Arapların veciz bir sözü vardır: “Tavuk kesilecek adama kuzu kesme.” Aslında bu söz, sadece mutfakla ilgili değildir; insan ilişkilerinin, beklentilerin, hayal kırıklıklarının ve ölçüyü kaçıran iyiliklerin özetidir.
Hikâye şöyle rivayet edilir:
Bir adam, yakın dostuna misafir olur. Ev sahibi, cömertlik göstergesi olarak iki tavuk keser, en güzel şekilde pişirir, misafirini ağırlamak için ne varsa ortaya serer. Aradan zaman geçer; bu kez tavuk ikram edilen kişi ev sahibini ağırlamaktadır. “Madem o bana iki tavuk ikram etti, ben daha iyisini yapayım” diye düşünür ve iki kuzu kestirir. Masayı donatır, cömertliğini sergiler, hatta sofranın ortasına bir de gurur koyar.
Çay faslına geçildiğinde kuzu kesen adam, kibirle lafa girer:
— “Sen bana tavuk kestin, ama ben sana kuzu kestim. Çünkü biz misafiri böyle ağırlar, böyle değer veririz.”
O esnada tavuk kesen adam, cemaatin ortasında gülümseyerek şöyle der:
— “Ey cemaat! Kardeşim bana kuzu kesti, Allah razı olsun. Demek ki ben onun gözünde kuzu kesilecek kadar kıymetliyim. O da benim gözümde tavuk kesilecek kadar değerliymiş.”
Bir anda odadaki hava değişir. Kuzu keserek kendini yücelttiğini zanneden adam, aslında kesilen kuzuların altında kalır. Çünkü insan, başkasına verdiği değer kadar değil; gördüğü karşılık kadar kıymet kazanır.
Hayat da böyledir. Bazı insanlara değerinden fazla değer veririz, taşıyamazlar. Bazılarına ise olması gerekenden az değer veririz, gün gelir bizi utandırırlar. Kimi insanlar tavukluk bir davranışı bile inceliğe çevirir, kimi de eline geçen kuzuyu bile nobranlığa kurban eder.
Aslında sonuç basit:
Her insan, içindeki değerin hesabını sonunda kendisi verir.
Kimi tavukla da adamlığını gösterir; kimi kuzu keserek bile küçülmeyi başarır.
Bizim memlekette derler ya:
“Kimin neyi hak ettiği, sonunda ortaya çıkar.”
İşte bu hikâye tam da onun dillere pelesenk olmuş hâlidir.