Güneşin 8 saat karanlıkta kaldığı felaket gününde Şanlıurfa'da neler oldu?

Şair ve yazar Bekir Urfalı, Diyarbakırlı rahip Mar Yeşua’nın "Urfa ve Diyarbakır'ın Felaket Çağı" kitabında yer alan 8 saat süren güneş tutulması olayını okuyucularıyla paylaştı. Kitaptaki ilgili bölüm, yaşanan olayı derinlemesine incelerken, halkın yaşadığı korku ve karanlık felaket gününü gözler önüne seriyor.

İşte, güneşin 8 saat karanlıkta kaldığı felaket gününde Şanlıurfa'da yaşananlar:

“811 yılı (499-500). Bütün bu zelzelelere ve felaketlere rağmen içimizden hiç kimse, sürüklenmekte olduğu kötü yoldan ayrılmadı ve bu yüzden memleketimiz aftan bile mahrum kaldı. Çünkü biz başkalarını üzen cezalardan uzak kalmıştık ve ıraklardan gelen rivayetlerle şayialar da bizi korkutmamıştı. Ve şimdi öyle bir dayak yemiştik ki, artık buna hiçbir çare ve ilaç kalmamıştı.

Şimdi artık Tanrının adaletini anlayalım ve ‘Tanrı adil ve hükümleri doğrudur’ diyelim. Evet, çünkü bütün üzüntülere sabırla dayanırken, mucizeler ve başka belirtilerle hala bizi kötü işlerimizden kurtarmak istiyordu. 

O yılın 23 Teşrin (Ekim)inde bir Cumartesi günü sabah vakti güneşin parlaklığı kaybolmuş ve ışık yuvarlağı gümüş gibi görünüyordu. Dokunacak ışığı kalmadığından ona kolayca bakabiliyorduk. Çünkü bakmaktan alıkoyacak ne ışığı, ne de parlaklığı vardı. Tıpkı aya baktığımız gibi ona da bakıyordu. 

Bu hal, hemen hemen sekiz saat kadar sürdü. Mevcut olan pek az bir ışığın üzerinde parladığı yer, sanki üzerine küller ve kükürt serpilmiş gibi görünüyordu. 

Ayni günde başka bir korkunç ve dehşetli vak’a, şehrin surlarında meydana geldi. Eskiden kralın sadıklığı, halkının doğruluğu yüzünden Efendimiz (Hazreti İsa) tarafından takdise değer olan bu şehir, şimdi hesapsız günahları için sakinlerini mahvediyor, tutarsız bırakıyordu. Çünkü surun güneyden Büyükkapı (Şehrin güneydoğu kesiminde Harran'a varılan Büyükkapı) ya varınca uzayan kesiminde kocaman bir çatlaklık olmuş ve bu kısımdan bazı taşlar fırlayarak epeyce uzak mesafeye atılmışlardı. 

Babamız piskopos Petros’un emirleri ile umumi dualar teklif edildi ve herkes Tanrıdan merhamet dilemeğe başladı. Mar Petros bütün dua papazlarını, dindarları ve kutlu kilisenin bütün yoksul zengin, kadın erkek, çoluk çocuk ellerinde haçlar ve ilahiler okuyarak mütevazı kara elbiselerle şehrin bütün sokaklarını dolaştırdı. Çevremizdeki bütün dindarlar da, büyük bir istekle bu hizmete katıldılar. Ve bütün bu mübarek kimselerin duaları ile güneş eski haline döndü ve biz de biraz ferahladık…”

MAR YEŞUA KİMDİR?

Aslen Diyarbakırlı bir rahip olan Mar Yeşua, doğum ve ölüm tarihi hakkında kesin bilgiler bulunmamaktadır. Mar Yeşua hakkında bilgilere, yalnızca kendisinin kaleme aldığı "Urfa ve Diyarbakır’ın Felaket Günleri" adlı kitaptan ulaşılmaktadır. 494-507 yılları arasındaki önemli olayları anıgünlük şeklinde ele alan bu eser, aynı zamanda başvurulacak kıymetli bir tarih kaynağı olarak da değerlendirilebilir. Mar Yeşua, Urfa ve Diyarbakır’daki olayları dinsel bir bakış açısıyla yorumlayarak, okuyucularına dini mesajlar vermektedir. Kitabını, Urfa’da başrahiplik yapan Sergius’un isteği üzerine yazan Mar Yeşua, eser boyunca ona hitap etmiştir. Urfa’nın o dönemdeki tarihi, sosyal, dini ve kültürel yaşamına da değinen bu kitap, nesir olarak yazılmış önemli bir yapıt olarak öne çıkmaktadır.