Memleket…
Sana baktıkça içimde derin bir hüzün büyüyor. Çünkü sen, sıradan bir şehir değilsin. Sen; insanlığın ilk izlerini taşıyan, medeniyetin temellerini atan, kültürün ve inancın yan yana harmanlandığı kadim bir coğrafyasın.
Göbeklitepe’den Harran’a, Balıklıgöl’den Eyyüp Peygamber’in sabrına kadar…
Senin her taşın, her nefesin; bilgelik, hoşgörü, merhamet ve insanlık anlatır.
Ama bugün?
Her yanından yükselen öfke, kavga, haksızlık ve zorbalık haberleri…
Bu tablo, binlerce yıllık medeniyetine hiç ama hiç yakışmıyor.
Medeniyet sadece geçmişte yaşamaz; bugün yaşatılırsa anlam bulur.
Bir şehri medeniyet şehri yapan; sadece hanları, camileri, eserleri değildir.
Asıl medeniyet; insanın kalbinde, dilinde ve davranışında görünür.
Bizim medeniyetimiz,
— Komşuya sahip çıkmayı
— Misafirle ekmeğini bölüşmeyi
— Mazlumun yanında durmayı
— Gençlere değer vermeyi
— Adaleti en yüce ölçü saymayı bize öğütleyen bir mirastır.
Bu yüzden bugün yaşadıklarımız, bu toprakların ruhuna ağır geliyor. Çünkü artık; usulsüzlüğe göz yumanların, adalet bilincinden uzak yöneticilerin, kural tanımayanların, hakkı gölgeleyenlerin çoğaldığı bir dönemden geçiyoruz.
Oysa bilmeliyiz ki:
Bir toplumun çöküşü adaletin bittiği yerde başlar.
Urfa’nın ruhunda iki miras vardır:
Nemrud’un kibri ve zorbalığı ile
Halil İbrahim’in iyilik, bereket ve hoşgörü mirası.
Bugün hangisini yaşatıyoruz?
Neden kötülüğün sesi daha gür çıkarken, iyiliğin nefesi kısılıyor?
Oysa bu şehir;
— Paylaşmanın bereketiyle,
— Hoşgörünün gücüyle,
— Birlik olmanın huzuruyla kendine adını altın harflerle yazdırmış bir şehirdir.
Ama unutmayalım:
Medeniyet yorulur ama ölmez.
Onu yaşatan insanlar susarsa, bir süreliğine gölgelenir.
Tam da bu nedenle;
Aileler bilinçlendirilmeli,
Gençlere sahip çıkılmalı,
Değerler sadece sözde değil, davranışta yaşatılmalı.
Toplumsal tedbirler kararlılıkla uygulanmalı.
Bir toplum değerlerini kaybederse, masum canlar boş yere yok olur, nice yürek yanar, nice ocağın ateşi söner.
Biz birbirimize bunu reva etmemeliyiz.
Ama yine de umut var…
Çünkü hâlâ medeniyetten, kardeşlikten, iyilikten, Halil İbrahim bereketinden söz edebiliyoruz.
Bu şehir hâlâ tarih kokuyor, hâlâ iyiliğe hasret ama aynı zamanda iyiliğe hazır.
Urfa; karanlığa yenilmeyecek kadar köklü, iyiliği yaşatacak kadar güçlü, medeniyeti geleceğe taşıyacak kadar diridir.
Yeter ki biz özümüzü unutmayalım.
Yeter ki medeniyetin ışığını yeniden yüreğimizde yakalım.
Çünkü bu toprakların bize bıraktığı en büyük miras, iyiliği yaşatmak ve dünyaya insanlık öğretmektir.