reklam alanı

Kitap Vakfı’ndan Gazze açıklaması: Yarım milyon insan kıtlıkla mücadele ediyor

Kitap Vakfı Gazze’de yarım milyon insanın kıtlıkla mücadele ettiği soykırıma tepki göstermek için basın açıklaması yaptı.

Kitap Vakfı’ndan Gazze açıklaması: Yarım milyon insan kıtlıkla mücadele ediyor

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yaklaşık iki yıldır süren İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına Şanlıurfa’dan tepkiler sürüyor. Kitap Vakfı, Gazze’de İsrail’in yürüttüğü saldırı ve soykırıma karşı Şanlıurfa’da basın açıklaması yaptı. Açıklamada, Gazze’de yarım milyon kişinin kıtlıkla mücadele ettiği, 22 kişinin hayatını kaybettiği ve uluslararası kamuoyunun sessiz kaldığı vurgulandı.

Basın açıklaması Dergah Camii önünde toplanarak, düzenledi. 

BALIKÇI: GAZZE, AÇLIKLA TERBİYE EDİLMEYE ÇALIŞILIYOR

Basın açıklamasını Kitap Vakfı Başkanı Av. Mustafa Fuad Balıkçı okudu. Balıkçı açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Alçaklıkta sınır tanımayan siyonistler, ikinci yılını doldurmak üzere olan Gazze soykırımında, geçen hafta, Han Yunusta yer alan Nasır Hastanesine düzenledikleri ilk saldırı ve sonra yaralıları kurtarmak için harekete geçen ilk yardım ekibi ile görevlerini yapan gazetecileri hedef aldığı ikinci saldırıda, 5’i gazeteci ve 5’i sağlık görevlisi olmak üzere toplam 22 kişiyi katletti. Allah, bu kardeşlerimizin şahitliklerini ve şehadetlerini kabul etsin. 

Siyonist azgınlığa ve emperyalist tahakküme karşı tüm insanlık adına direnen Gazze, açlıkla terbiye edilmeye çalışılıyor. Birleşmiş Milletler’e bağlı Dünya Gıda Programı ve Çocuklara Yardım Fonu tarafından hazırlanan rapor doğrultusunda, Gazze’de kıtlık ilan edildi. Gazze kentinin içi ve çevresinde yarım milyondan fazla insanın kıtlık yaşadığı belirtilen raporda, beş yaş altı 41 bin çocuğun büyük hayati tehlike altında olduğu vurgulandı. 

Devletler nezdindeki ölüm sessizliğini ve güçlünün hukukunun geçerli olduğu çürümüş uluslararası düzeni bir imkân olarak gören İsrail, bir yandan Gazze’yi tamamen işgal etme planları yaparken, diğer yandan da, Batı Şeria’yı kuzey-güney ekseninde ikiye bölecek olan E-1 bölgesindeki yerleşimci terörüne zemin hazırlıyor. “

“SİYONİST REJİM, EŞKIYALIK DÜZENİNİ GENİŞLETMEYİ AMAÇLIYOR”

Uluslararası toplumda “kıyamet yerleşimi” olarak kabul edilen bu projeye göre, işgal altındaki Doğu Kudüs ile Batı Şeria'nın en büyük yerleşim bloklarından Ma’ale Adumim arasında yer alan yaklaşık 12 kilometrekarelik bir arazide, 3.400’den fazla yeni konut inşası öngörülüyor. Böylece siyonist rejim, hem Gazze’de yürüttüğü soykırımı tehcir politikasına dönüştürmeyi, hem de Batı Şeria’daki eşkıyalık düzenini genişletmeyi amaçlıyor.

İsrail’in soykırım politikasına çanak tutan büyük şeytan Amerika ise, her zamanki gibi sömürgeci ajandanın en önemli destekçisi ve işbirlikçisi olmaya devam ediyor. BM kıtlık raporunun doğru olmadığını iddia ederek, Gazze’de yaşanan katliamlara göz yuman Amerika, ateşkes görüşmelerinde yürüttüğü arabuluculukla, güya Gazze için çaba sarf ediyormuş gibi bir izlenim vermeye çalışıyor. Geçen hafta, HAMAS’ın, şartlarını kabul ettiği yeni bir ateşkes süreci, Amerika’nın sırtını sıvazlamasından cesaret alan İsrail’in pervasız yaklaşımlarıyla, yine baltalandı. Emperyalizm ile siyonizmin danışıklı dövüşü haline gelen bu tiyatro, Amerika'nın Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın geçen hafta Lübnan’da sarf ettiği sözlerle daha somut bir hal aldı.

“KARA SALDIRISI ÖNÜMÜZDEKİ SÜREÇLERİN OLDUKÇA ÇETİN GEÇECEĞİNİ GÖSTERMEKTEDİR”

7 Ekim’den hemen sonra İsrailli Bakan Yoav Gallant’ın Filistinliler için kullandığı “insansı hayvanlar” sözünü anımsatırcasına, geçen hafta Lübnan’da gazetecilere hitaben “hayvani” ifadesini kullanan Amerika elçisi Barrack bu sözleriyle, küresel siyo-emperyalist cephenin, bölge halklarına bakışını ifşa etmektedir.

Küresel haydutların zulümlerinin ayyuka çıktığı bu vasatta, Gazze, dünya halkları için her zamankinden daha fazla direnişin, onurun ve izzetin sembolüne dönüşmüştür. İsrail’in fiili olarak başlattığı kara saldırısı önümüzdeki süreçlerin oldukça çetin geçeceğini göstermektedir. Diğer yandan, tüm zorlu şartlara rağmen, Gazze’deki direniş gruplarının işgal askerlerine karşı yürüttüğü başarılı saha operasyonları, Filistin direnişinin sebat ve kararlılığını koruduğunu, ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, bir Kassam mücahidinin son operasyonlara ilişkin yaptığı açıklamada kullandığı “Allah zor imtihanları sevdiği kullarına verir” ifadesi, direnişçilerin mücadeleye olan bağlılıklarını, her hâlükârda muhafaza ettiklerine işaret etmektedir.

“BU SESSİZLİK AĞIRDIR; AÇLIK KADAR RUHU DA EZMEKTEDİR”

 Ancak bir başka Kassam mücahidinin “Allah Gazze'yi terk edenleri affetmesin. Bizim bu yaptıklarımız sizin lehinize değil, aleyhinize delil olacaktır” ifadeleri ise, bizim sorumluluklarımızı hatırlatmakta ve konfor alanlarımıza dair sorgulamaları gerektirmektedir. 

Gelin hep birlikte Gazze’de yaşayan gazeteci Şuk Muhaymer’in şu sözlerine kulak verelim: “Bu sessizlik ağırdır; açlık kadar ruhu da ezmektedir. Tarih, bu suçları işleyenleri kınayacak, ama aynı zamanda kenara çekilip bunların olmasına izin verenleri de kınayacaktır.”

Evet, bu sözler başta İslam ülkeleri olmak üzere, tüm dünya halklarına, ağır bir sorumluluk yüklemektedir. İlginçtir ki, pek çok ülke liderinin kulağının üzerine yattığı bu gerçeklerin yüklediği sorumlulukları yerine getirmek, Yemen’in yalın ayaklılarına nasip olmuştur. Ensarullah’ın geçtiğimiz hafta İsrail’e yönelik başarılı füze saldırılarının ardından Yemen’e yönelik ağır bir bombardıman başlatılmış, ülkedeki önemli tesisler hedef alınmış, saldırılarda Başbakan Ahmed Galib er-Rehavi ve bazı bakanlar da şehit olmuştur. Şehitlerimize Allah’tan rahmet ve onurlu Yemen halkına başsağlığı diliyoruz. Bugün fakirlikle ve imkansızlıklarla boğuşan Yemen’in aldığı bu inisiyatif, Filistin adına yapılabilecekler hususunda, hiç bir ülkenin bahane bulamayacağının, açık bir delilidir. Yemen’in cesur liderlerini ve halkını selamlarken, Türkiye dâhil olmak üzere, İslam ülkelerinin önemli bir kısmının gerekli adımları atmaktan imtina etmesinden de utanç duyuyoruz.

“HAFTALARDIR BU MEYDANLARDAN İKTİDARA HAYKIRIYORUZ”

Haftalardır bu meydanlardan iktidara haykırıyoruz: Eğer sözlerinizde samimiyseniz, İsrail’i besleyen petrolün Türkiye üzerinden gitmesini engelleyin! İsrail’le hileli yollarla devam eden ticareti durdurun! Limanları siyonizme kapatın! İsrail ordusunda bilfiil görev alıp soykırıma ortak olanların vatandaşlıklarını iptal edin! Bu işgalci rejimi tanımaktan vazgeçin ve tüm ilişkileri kesin! Reel-politik nakaratıyla halkı uyutmaktan vazgeçin! Tüm süslü sözlerinize rağmen halkı Filistin konusunda ikna edemediğinizin farkına varın ve ileride bu soykırımın işbirlikçisi olarak anılmamak için, somut ve gerçekçi adımlar atın! 

Geçtiğimiz hafta yaşanan bir gelişme bu taleplerimize dair kısmi bir ilerleme olduğuna işaret ediyor. Medyada yer alan haberlerde, Türkiye bayraklı gemilerin İsrail’e gitmesinin yasaklandığı ve Türkiye’ye gelen gemilerden de İsrail’le bağlantılı olmadığına ve İsrail’e yönlendirilecek herhangi bir yük veya askeri malzeme taşımadıklarına dair, yazılı taahhüt vermelerinin isteneceği belirtildi. Her ne kadar konuya ilişkin resmi bir açıklama yapılmamış olsa da, İsrail merkezli deniz taşımacılığı şirketi ZIM’e ait bir geminin İstanbul Limanı’na yanaşmasının engellendiğine yönelik haberler, söz konusu kararın fiilen uygulandığı izlenimini vermektedir. İlgili kararı olumlu karşılamakla birlikte, daha önemli bazı soru ve problemleri gündeme taşımak istiyoruz.

“GÖSTERMELİK BİR ÇABA İZLENİMİ VERMEKTEDİR”

 Öncelikle bu karar, 7 Ekim’den bu yana İsrail’e ilk etapta doğrudan daha sonra ise dolaylı yollardan ticaretin devam ettiğini teyit etmektedir. Nitekim Birleşmiş Milletler’in açıkladığı son verilere göre, 2025’in ilk altı ayında Türkiye’den İsrail’e yapılan ihracat 1 milyar doları aşmıştır. Bu durumda, her fırsatta İsrail’e ticareti reddeden bakanlık açıklamalarının gerçeği yansıtmadığı ortadayken, herhangi bir genelge ile kayıt altına alınmayan son kararın uygulanacağını kim garanti edebilir? Nitekim Türkiyeli nakliye şirketi MEDKON LINES’ın yasağa rağmen Türkiye’den İsrail’e hizmete devam edeceğini açıklaması, bu kararın pratiğine ilişkin muğlaklığı net bir şekilde ortaya koymaktadır. 

Diğer yandan, söz konusu kararın resmi bir yaptırıma dönüştürülerek ilan edilmemesi, Türkiye’nin bir NATO ülkesi olarak kaçak dövüştüğü ve Amerika ile yüzleşmek zorunda kalacağı somut adımlardan, uzak durduğu gerçeğini tahkim etmektedir. Cuma günü Meclis’te yapılan Gazze oturumunun ardından kabul edilen tezkerede, yaptırım yerine sadece kınama ve telinle yetinilmesi de buna dair önemli bir delildir. Başta AKP olmak üzere, tüm partilerin ortak imzasıyla kabul edilen bu tezkere, uluslararası hukukun hiçbir itibarının kalmadığı bir vasatta, göstermelik bir çaba izlenimi vermektedir. 

“150’DEN FAZLA FİLİSTİN DOSTU HAKKINDA SORUŞTURMA BAŞLATILMIŞ”

Benzer şekilde, işbirlikçi Ürdün rejiminden alınacak izinle, Gazze’ye, uçakla, havadan, yardım atılacağının açıklanması da, emperyalist ve siyonist projeyle hesaplaşmaktan, kaçınıldığını göstermektedir. 

Kısaca, başta Kürecik ve İncirlik üsleri olmak üzere NATO ve ABD varlıklarının cirit attığı bir ülkenin, siyonizm ve emperyalizm eleştirisi yapması, neo-liberal ekonomik sistemle her türlü yağmacılığa ve yolsuzluğa yol veren bir düzenin soykırımcılara ekonomik yaptırım uyguladığını iddia etmesi, uluslararası normların iflas ettiği bir tabloda uluslararası hukuku uygulama çağrısında bulunması, ufak çaplı bedeller ödemekle yetinip, en fazla mücadele eden ülke olduğunu iddia etmesi ve Yemen gerçekliği ortadayken, reel-politik bahanelere sığınarak, yapılabilecek her şeyin sonuna kadar yapıldığını, temcit pilavı gibi önümüze koyması, samimiyetsizlikten başka bir şey değildir. 

Bu samimiyetsizlik, Filistin dostlarına reva görülen muamelelerde, daha somut hale gelmektedir. Bugüne kadar Filistin eylemleri nedeniyle 150’den fazla Filistin dostu hakkında soruşturma başlatılmış, bir kısmı gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. 

“KİTLELERİN, SİSTEMATİK BİÇİMDE KRİMİNALİZE EDİLMEYE ÇALIŞILDIĞINI ORTAYA KOYMAKTADIR.”

Bunun en çarpıcı örneklerinden biri, İstanbul’daki IDEF 2025 Savunma Sanayi Fuarı’nda, İsrail’e silah sağlayan şirketleri protesto eden İsmail Çelik’in, haksız bir şekilde tutuklanmasıdır. “Kaçma ve delil karartma şüphesi” gerekçesiyle 25 Temmuz’da tutuklanan Çelik’le ilgili 22 Ağustos’ta yapılan değerlendirmede, tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir. Ailesinin geçimini sağlayan genç kardeşimiz İsmail’e yönelik bu uygulama, soruşturma sürecinin hukuki olmaktan çok, siyasi bir cezalandırma niteliği taşıdığını göstermektedir. Aynı dosyada bir başka kişinin ev hapsine alınması ise soruşturmalardaki keyfiliği göstermektedir. Dahası, aynı soruşturmada gözaltına alınıp sonra serbest bırakılan 61 yaşındaki Selma Hanım’ın ters kelepçe takılarak savcılığa götürülmesi, Filistin meselesinde, işbirlikçileri ifşa eden ve somut adımlar talep eden kitlelerin, sistematik biçimde kriminalize edilmeye çalışıldığını ortaya koymaktadır. 

“BU SÜREÇ, FİLİSTİN DAVASINA SAHİP ÇIKANLARIN SUSTURULMAK İSTENDİĞİNİ”

“Diğer yandan, Bitlis’in Tatvan ilçesinde 5 Filistin dostu, cami çıkışında Gazze’deki katliama dikkat çeken ve toplumsal sorumluluklarımızı hatırlatan dövizler taşıdıkları için, evlerine düzenlenen baskınlarla gözaltına alınmış ve evleri aranmıştır. Cumhurbaşkanının Bitlis ziyaretinden hemen önce gerçekleştirilen bu gözaltılar, “gecikmesinde sakınca bulunan hâl” bahanesiyle, keyfi bir operasyona dönüştürülmüştür. İktidar, bu garabet uygulamayla, Filistin konusundaki pratiklerinin tartışılmasını engellemek istediğini ve kamuoyunu sindirmek amacıyla hareket ettiğini bütün açıklığıyla ortaya koymuştur. Benzer şekilde, Filistin direnişçisi Şeyma Yıldırım kardeşimiz de İsrail ile işbirliği içinde olan SOCAR şirketini hedef alan bir paylaşımı nedeniyle baskıya maruz kalmıştır. Geçtiğimiz hafta İstanbul’da ifadeye çağrılan bu kardeşimiz, SOCAR’ın kendisi hakkında şikâyetçi olduğunu öğrenmiştir. 

Bir Hamas direnişçisini anan paylaşımı gerekçe gösterilerek, kendisine “suçu ve suçluyu övme” ve “halkı kin ve nefrete teşvik etme” gibi asılsız suçlamalar yöneltilmiştir. Bu süreç, Filistin davasına sahip çıkanların susturulmak istendiğini ve uluslararası işbirliklerinin teşhir edilmesinin engellenmeye çalışıldığını, bir kez daha gözler önüne sermektedir.”

“BİZLER ONLARIN DİRENİŞİNİ SAHADA VE MEYDANLARDA YÜKSELTMEYE DEVAM EDECEĞİZ”

7 Ekim’den bu yana Gazze’de ve bölgemizde yaşananlar, emperyalist düzenin bölgesel dizayn hesaplarına karşı esaslı direnişin ancak halkların mücadelesiyle mümkün olacağını açıkça göstermektedir. Pasif ve cılız kalan devlet reflekslerinin aksine, kamuoyunu diri tutan ve küresel tepkiyi örgütleyen kolektif mücadeleler bu açıdan hayati önem taşımaktadır. Haftalardır meydanlarda bu bilinçle hareket ediyor, mücadelemizi ne Türkiye’nin farklı bölgelerindeki somut eylemlerden, ne de Asya’dan Avrupa’ya, Afrika’dan Amerika’ya kadar uzanan, vicdan sahibi halkların protestolarından ayrı görüyoruz. Bu çerçevede, Gazze ablukasını kırmak amacıyla bugün İspanya’dan, 4 Eylül’de de Tunus’tan yaklaşık 150 gemiyle yola çıkacak olan Küresel Sumud Filosu’nun bir parçası olduğumuzu ilan ediyoruz. Türkiye’den de katılımcıların yer aldığı bu filo, devletlerin etkisiz adımlarının aksine, ablukayı kırma iradesini ortaya koyan sivil bir oluşum olarak öne çıkmaktadır. 

Bizler de yol boyunca bu filoyu takip edecek, onların direnişini sahada ve meydanlarda yükseltmeye devam edeceğiz. Bugüne kadarki en kapsamlı organizasyon olan bu girişimi, yarınlarda daha büyüğüyle tahkim edecek, Gazze ve Filistin özgürlüğüne kavuşana dek mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.

“YAŞASIN DİRENİŞ KARARLILIĞIMIZ”

Biz Gazze’de Hamas, İslami Cihad ve diğer direniş hareketleriyiz. Yemen’de Ensarullah, İran’da ve Lübnan’da İsrail’e meydan okuyan mücahitleriz. Küba’da devrimci bir soluk, Afrika’da anti-emperyalist bir hattız. İskoçya’da Celtic taraftarı, İrlanda’da tüm gelirlerini Palestine Action’a bağışlama kararı alan edebiyatçı Sally Rooney’yiz. Belçika’da her hafta eylemcilere slogan attıran küçük Enes, Avustralya’da Filistin’e destek yürüyüşünde polis müdahalesi sonucu sağ gözünü kaybettikten sonra, Filistin bayraklı göz bandıyla, on binlerle birlikte yeniden sokaklara çıkan Hannah Thomas'ız. Hepimiz İsmail’iz, Şeyma’yız, Salim’iz, İsmet’iz, Selma’yız! 

Türkiye’de bu küresel direniş hattının bir parçası olarak sürdürdüğümüz anti-emperyalist ve anti-siyonist mücadelemiz, başta Gazze olmak üzere tüm Filistin özgürleşinceye kadar devam edecektir. Hakkın ve adaletin egemen olacağı bir dünya için, bu uzun soluklu yürüyüşümüz kararlı bir şekilde sürecektir. Rabbimizden niyazımız, bizleri bu yolda sebatkâr ve muvaffak kılmasıdır. 

Yaşasın Filistin mücadelemiz! Yaşasın direniş kararlılığımız! Yaşasın küresel intifada!

Kitap Vakfı’ndan Gazze açıklaması: Yarım milyon insan kıtlıkla mücadele ediyor

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.