Sivil Toplum Geliştirme Merkezi (STGM) tarafından “Demokratikleşme açısından sivil toplumun rolü ve katılımcılık” konulu panel düzenlendi. Panelistlerden Ayhan Bilgen, Totaliter rejimlerin yıkılması için siyasilerinde çalışması gerektiğini söyledi.
Akgöl Otel Konferans Salonunda düzenlenen panelin konuşmacıları, Gazeteci yazar Ayhan Bilgen ve İnsan hakları savunucusu olan Nejat Taştan olurken; İHD, MAZLUMDER, Yaşam Evi Kadın Dayanışma Derneği, Ortak Payda Derneği gibi Sivil Toplum Kuruluşlarından temsilciler ve Ak Parti aday adayı Vildan Polatta katılımcılar arasındaydı.
SENDİKALAR MÜCADELE ARACIDIR
STGM Yerel Destek Merkezi Koordinatörü Lezgin Yalçının yaptığı açış konuşmasının ardından sözü alan Ayhan Bilgen, sendikaların sanayinin geliştiği ülkelerde emek mücadelesi alanına kazandırılan örgütler olduğunu kaydederek, “Çalışma saatlerinin on sekiz saate dayandığı, çalışma ortamının insan sağlığı yönünde tam anlamıyla ölüm kusan ortamlarında, hiçbir sosyal güvencisi olmadan, hafta sonu tatili olmadan ve aldıkları ücretleri geçinmeye yetmeyen, bolca çocuk ve kadın iş gücü istismarın yaşandığı zulme karşı çalışan kesimlerin kanlarını, canlarını ortaya koyarak elde ettikleri bir mücadele aracıdır” diye konuştu.
KURUMLARIN ÖNE ÇIKMASI ‘İNSANI ÖTELİYOR
Kurumların öne çıkmasının ‘insanı ötelediğini hatırlatan Bilgen, “İnsan neredeyse tüm sorumluklarını kurumlara devretmektedir. Kurumların abartılı ve baskın bir şekilde öne çıkışı insan davranış ve düşüncelerini çerçevelemekte, yönlendirmekte ve olaylar üzerindeki etkisini en aza indirmektedir. İnsana tanınan öznellik en fazla kurumların sunduğu alternatifler arasından tercih yapmaktan ibaret kalmaktadır” dedi.
CUMHURİYET CAMİ İLE OKULUN YERİNİ DEĞİŞTİRDİ
Sivil toplum araçlaştırmak basamak haline getirmek siyasetle kurduğu ilişki bazen siyasetin içindekilerden daha komlekslidir” diyen Ayhan Bilgen, “Önünü kapatan, sivil toplumu merkeze alan, toplumsal kaygıları ve beklentileri iddiaları değil aslında kendisine biçilen rolü başka bir gömleğe ve ceketle oynama davranışı da tarif edilemez. Osmanlı toplumu sosyolojik anlamda dini bir toplumdu. Cumhuriyetin kurucuları dini olan toplumsal yapıyı modern seküler bir hale dönüştürme konusunda okulları kullanmışlardır. Dini toplumda toplumsal ilişkiler ve semboller dinidir. Sosyal ve siyasal hayat dini toplumda ‘cami etrafında dönmekteydi. Cumhuriyetle birlikte cami ile okul yer değiştirilmeye çalışıldı” şeklinde konuştu.
SİYASİLER TOTALİTER REJİMLERİ YIKSIN
Bilgen sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Siyaset felsefesinin bir biçiminde egemen olan hayatın tümünü kontrol etmek isteyen yani her şeyi kendine şekillendirendir. İnsanın konuşmasını belirlemek ister. Giyimini belirlemek ister inanç dünyalarına müdahil olmak ister. Ama bunu çok kaba bir şekilde totaliter şekilde de yapıyor olan yöntemler var. Ortadoğu da olan kıyımlar var, işkenceler var değişim lazım. Totaliter rejimin yıkılması için siyasilerinde çalışmaları lazım. Toplumlar sınırsız özgürlükleri kullanarak bilgi edinme hakkı, bilgiyi yayma hakkı sınırsız bir özgürlük alanıdır. Yapılanlar birbirinden ayıramayacağımız ekonomik ve siyasal özgürlüklerin kazanılmasında önemli bir araçtır. İfade özgürlüğü var mı olduğu sorusuna vereceğimiz cevap, bir ortamda ve toplumda cevabı şöyle arayamayız; bir takım düşüncelerin özgürce ifade edilmemesi baskıcı rejimlerde en dışlanan ve haksızlığa uğrayan ve en marjinalize edilmiş hatta kriminalize edilmiş düşünce kendini özgürce ifade ediyor. Yayıyor. Propaganda araçlarını değişebiliyorsa orada ifade özgürlüğünden bahsedilebilir. Böyle bir ortamın doğması katılım bence şunu ifade ediyor; siz kendi geleceğiniz ile kararları almak konusunda nasıl bir anlam yüklüyorsunuz. Kendinizi nasıl sınırlandırıyorsunuz. Ya da karşınızdaki devlet turnosol kağıdı gibi bir şey. Yani burada karşılığı mevcut olan egemen anlayışı meşrulaştıran bir görüntü olarak kabul ediliyorsa olay budur.
BİR BAKIYORSUNUZ STK GÖRÜŞÜ YOK SAYAN KANUN
Daha sonra sözü alan insan hakları savunucusu Nejat Taştan ise, resmi rakamlardan yola çıkarak bakıldığında Türkiye toplumunun örgütlüymüş gibi göründüğünü söyledi.
Dönüp bu tablonun başka bir noktasına bakılması gerektiğini aktaran Taştan, “Bu örgütlü toplum bu ülkenin yönetiminde ne kadar söz sahibi. Yani Türkiyede 1980den sonra sivil toplum örgütleri yeniden kurulmaya başlandı. 86dan bu yana başarılı olduğumuz bir alan gösterin dediğimizde kadın hareketinin Türk Ceza Kanunun hazırlanması sürecinde meclise kabul ettirdiği maddeler ile ilgilidir. Kimlik algısı Türkiye de küçük kalkıp büyüğe bakıyor. Hepimiz kalkıp bu devlet bizi nasıl yönetirse bizde kendi örgütlerimizi kendi faaliyet çerçevemizi ona göre yönetiyoruz. Örneğin Türkiyenin 28 Şubatından sonra Ak Partinin sivil toplumu var, CHPninde sivil toplumu var. Bütün iktidar odaları ile nasıl bir ilişki kurduğumuz meselesine bakmamız gerekiyor. Bugünkü hükümet insan hakları örgütlerini topluyor. Bir yasa taslağı geliyor. Sonra bakıyoruz ki, bütün ulusal evrensel kriterleri ele alarak, sivil toplumun görüşünü yok sayan bir yasa taslağı ile karşı karşıya kalıyoruz. (İPEKYOL)
TOTALITER REJIMIN YIKILMASI IÇIN SIYASILERDE ÇALIŞMALI
Sivil Toplum Geliştirme Merkezi (STGM) tarafından Demokratikleşme açısı


0 Yorum