reklam alanı

Şanlıurfa’da sır perdesi aralanıyor! Göbeklitepe’nin gizemleri çözüldü

Şanlıurfa’da keşfedilen ve insanlık tarihini baştan sona değiştiren Göbeklitepe, barındırdığı sırlarla hala büyülemeye devam ediyor. Yaklaşık 12 bin yıl öncesine ışık tutan bu eşsiz arkeolojik alanın gizemleri bir bir çözülüyor. Taş Tepeler Projesi Yerel Koordinatörü Arkeolog Ahmet Yavuz Kır, 'O dönemde insanlar ne yerdi, ne içerdi? Nasıl geçinir, nasıl eğlenirlerdi? Devasa taş yapılar hangi tekniklerle dikildi?' gibi merak edilen birçok soruya yanıt verdi.

Şanlıurfa’da sır perdesi aralanıyor! Göbeklitepe’nin gizemleri çözüldü

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Şanlıurfa turizminin en önemli yerlerinden biri olan Göbeklitepe, 1963 keşfedilmesinden sonra adeta tarihi yeniden yazdırmaya başladı. Bütün arkeoloji dünyasının gözünün üzerinde olduğu Göbeklitepe, 12 bin yıl öncesine dair önemli keşifleri beraberinde getiriyor. 

Yıllardır içerisinde birçok gizemi barındıran bu tarihi yapının sır perdesi aralanıyor. Tepeler Projesi Yerel Koordinatörü Arkeolog Ahmet Yavuz Kır Hürriyet’e yaptığı açıklamada Göbeklitepe hakkındaki gizemleri anlattı. Kır’ın açıklamaları şu şekilde:

HEM DİNİ HEM SOSYAL ALAN 

“Biz en başlarda bunlara tapınak diyorduk ama son zamanlarda, biraz daha kazılar ilerledikçe, tapınağın da üstünde özel yapılar olduğunu gördük. Bir çeşit kamusal yapı olarak tanımlamayı uygun görüyoruz. Sosyal bir şeylerin örgütlendiği bir alan. Hem din anlamında hem gündelik hayatın düzenleme anlamında özel yapıları olarak tasarlanıyor.

“DEV YAPILARI NASIL YAPTILAR”

Neolitik dönemde, metal kullanmayı bilmiyor. Bu yapıların hepsini silex dediğimiz çakmak taşından yontuyorlar. Taş devri. Taşı taşla yontarak bu kadar büyük devasa yapılar elde ediyorlar. Dikili taşları, alanın kuzey batısındaki taş ocağından kesiyorlar. Yaklaşık 200 metre sürükleyerek buraya kadar getirip dikiyorlar. Göbeklitepe insanı bizim zannettiğimiz gibi o kadar da primitif (ilkel) değil.

“AVCILIKLA GEÇİNMİŞLER”

Avcılık ve toplayıcılık ile gündelik hayatlarını devam ettiriyorlar. Daha yerleşik hayata geçmemişler. Tarım yapmayı bilmiyorlar. Erkekler avlanıyor ve kadınlar da toplayıcılık faaliyetleriyle hayatlarını sürdürüyorlar. Çok fazla ceylan, yaban domuzu yiyorlar. Yapıların içerisinde çok sayıda yabani ceylan kemiği, yabani domuz, balık kemikleri var. Binlerce kemik üzerinden burada ne yediklerini, ne içtiklerini anlayabiliriz. 

“35 YIL YAŞIYORLAR”

 Uzun değiller. Bizim gibiler. Erkekler ortalama 1.70, kadınlar 1.65 santimetre boylarında. Ortalama yaşam süreleri sadece 35 yıl.

“DİLLERİ 3-4 HECELİ”

Kullanılan dil ile ilgili kas yapışma izlerinden yorum yapılabilir. Üç-dört heceli bir cümle stiline bağlı bir iletişimin olduğunu ön görüyoruz, bazı iskeletlerden yola çıkarak.

“ÖLÜM NEDİR BİLMİYORLAR”

Dikili taşların üzerinde birçok hayvan rölyefleri var. Yılan, boğa, flamingo, tilki, yabani domuz, kanatlı hayvan özellikle akbaba motiflerini görüyoruz ve bütün hayvanlar hareketli olarak betimlenmiş. Akbaba en iyi et sıyırıcı hayvan. Yani insan vücudunda kıkırdak hariç, her şeyi yiyor.

“CESETLERİ AKBABALAR YİYOR”

Neolitik dönemde birisi öldüğü zaman onu doğaya bırakıyorlar. Akbabalar gelip onu yiyor. Ondan sonra o kemiklerin hepsini alıp yaşadığı yerin tabanına gömüyorlar. Çünkü ölmeyi biyolojik olarak bilmiyorlar. Ne olduğunu bilemiyorlar. Akbaba ölüm meleği gibi."

Şanlıurfa’da sır perdesi aralanıyor! Göbeklitepe’nin gizemleri çözüldü

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.