Reklam Alanı

ANLAMSIZLIK CEHENNEMİ

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı

Bir sünnet düğünü. Baş ağrısı. Kalabalıkların verdiği huzursuzluk. İnsanlara alışamamak. Vasatın altında bir yaşam. Kültürün neyse osun. Çevre zindanı. Çatışmak anlamsız. Okumanın gereksizliği. Şikayetin faydasızlığı. Bilmiyorum. Dünden beri "Kesin İnançlılar'ı" karıştırıyorum. "Paradigmanın İflası" dün bitti. İki haftada dört kitap. Fena değil. İnsanlardan korunmanın başka yolu yok. Okumak korunmaktır. Kurul taşınıyor. Müzeye gidiyoruz. Birkaç ay ordayız. Tadilat ve onarım bitene kadar. Hava kırk dereceye yakın. Yazdan farkı yok. Terliyorum. Uyku yok. Uyusam kurtulacağım. Dünyanın en zengin insanı "hiç mutlu değilim" demiş. Fakirler çok mu mutlu? İstediğin gibi yaşıyorsun işte. Mutlu olmak çok mu önemli? Mutluluk ne ki? Kim mutlu ki? Mutluluk aptallıktır. Aptallar ve deliller mutludur sadece. Zenginlerin çok şeyi numara. Sanki mutluyum dese ayıp olacak. Maske, rol. Güzel bir şey zenginlik. Mutluluktan bile güzel…

 

“Hakkari’de Bir Mevsim.” Öğleden önce başladım. Şimdi bitti. Bırakamadım elimden. Çok kolay okunuyor. Üslubu akıcı. Ferid Edgü'den okuduğum ilk kitap. Evvel hafta filmini izlemiştim. Filmi en az kitap kadar etkileyici. Düş ve gerçek. Bazen düş gerçek oluyor; bazen gerçek düş oluyor. Bir düşün ve düşüşün içinden konuşuyor yazar. Temelde tüm mesele bütün iyi eserlerde olduğu gibi varoluşsal. Süryani kitapçı, İbn-i Mukla, Kazvini, okul, yabancı dil, yabancılaşma, dilsizlik, coğrafya, yoksulluk, unutulmuşluk, terkedilmişlik... Kitap romandan çok bir piyes. Daha doğrusu bir ağıt. "Sadece gerçekçi bir roman olarak saymak yetmez, gerçeğin inanılmaz bir düşe dönüştüğü, şaşırtıcı bir öyküdür" diyen Melih Cevdet Anday haksız değil. Kitap bitiminde damağınızda kalan sözcükler: rüya, hayal, düş, düşüş, gerçek, çaresizlik, cehalet, elem, keder, hüzün, yazgı, coğrafya... Kulağı yer yer tırmalayan "ansımak", "tansık" gibi bazı musikisiz kelimeleri saymazsak kitap bir içimlik su.

 

Anlamsızlık denizi veya anlamsızlık cehennemi... Anlamsızlığın bile bir anlamı var. Yeni bir anlam ikame etmek... Ne haddine! Kimsin sen? Anlam vazedecek kudretin var mı? Anlamsızlık ölümdür. Vazedilen anlamlar aldatıcı. Güvenmek için bir neden var mı? Sonuçta insan mahsulü hepsi. Kesin ve değişmeyen bir anlam olmalı ki elinde, diğer anlamları onun mihengine vurabilesin. Var mı elinde böyle bir anlam? Yoksa susmalısın ve bütün anlamlara saygı duymalısın. Üstün ve doğru anlam yoktur, birbiriyle yarışan anlamlar vardır. Dindarlık elinde kesin ve değişmeyen bir anlamın olduğuna inandığı için diğer anlamlara saygı duymaz. Kimin anlamı gücü arkasına alırsa başarılı olan anlam onun anlamı oluyor. Güç ezer, geçer, deler çünkü. 

 

Bir anlamın ölümü ve saçmalığı yerine gelen anlamın doğruluğunu ne ölçüde garanti eder? Garanti olan bir şey var mı bu hayatta. Anlam nesnelere içkin mi, onları aşkın mı kimse bilmiyor. Sartre tanrı keşke ölmeseydi diyor. Çünkü onun yerine onun gücünde ve etkisinde anlam bulunamadı ve konulamadı henüz. Onun yerine bulunan ve konulan tek kapsamlı ve tutarlı anlam egzistansiyalizm. Bu yeni anlamın peygamberi Albert Camu. "Sisif Miti" (başka bir çeviriye göre "Sisifos Söyleni") bu yeni anlamın kutsal kitabı. Bunun üzerine yeni bir anlam teklifinde bulunan çıkmadı daha. Ateizm bütün kutsal anlamların reddi. Teklif ettiği tek anlam mevcut anlamların anlamsızlığı. 

 

Camu bu anlamsızlık denizinde tek soylu hareket intihar etmektir ancak akıl buna izin vermediği için anlamsızlığa rağmen yaşamaya devam etmek, bu anlamsızlığa böylece başkaldırmaktır diyor. Bunun avamca tefsiri bile bile kendini kandırmak değil midir? Mevcut anlamlara savaş açanların yeni bir anlam bulamaması, yeni bir anlam teklif edememesi, insanları anlamsızlığın uçurumuna sürüklemesi ne kadar makul ve insani? Ama bu savaş olmasaydı elimizdeki tek anlam homo sapiensin bulduğu en ilkel anlam olmaz mıydı hala? "Kesin İnançlılar" diyor Hoffer. Agnostikler dışında kesin inançlı olmayan kim var? Kesin inanç olmadan ne yapılabilir, ne inşa edilebilir? Tarihe bakın bütün büyük sanat eserleri, şehirler, medeniyet hepsi bu kesin inançlıların eseri değil mi? 

 

Hangi ateist grup bir Notre Dame Katedrali inşa edebilir ve bunu gelecek nesillere bırakabilir? Sanat eserlerinin kendilerine içkin bir değeri var mı? Hepsinin altında zulüm, kahır, kan ve gözyaşı yok mu? Kesin inanç olmasa hiçbir şey olmuyor. Gerçi tarihteki bütün savaşlar, katliamlar, soykırımlar, vahşetler, rezillikler, pislikler yine bu kesin inançlı kafanın eseri. Bu manada gerçek cehennem anlamsızlık cehennemi değil, anlam cehennemi diyebiliriz. Gerçek bilgelik bu anlam cehennemine tahammül edebilmektir belki de. Kesin inançlıları eleştirenler başka bir kesinliğe göre eleştirmiyor mu? Elinde bir kesinlik yoksa yani herşey göreceli ise eleştirmenin ne anlamı var? Herkesin doğrusu kendine göre doğru olmaz mı? Kesinlik de göreceli değil mi ama?

 

En çok hayret ettiğim şey, insanların inançlarının doğruluğundan kesin olarak emin olması. Nurcu, tarikatçı, kemalist, deist, ateist hepsi inancından mutlak anlamda emin. Adamın inandığı bazı şeylerin "batıl" olduğunu yüz delil ile ispat ediyorsun, gözünün önüne seriyorsun buna rağmen adam umursamıyor, oralı olmuyor, inancına mutlak anlamda iman etmeye devam ediyor. Ve bugüne kadar deliller sonucu inancından vazgeçen kimse görmedim. Bu emin olma halinin kaynağı ve nedeni ne acaba? Yıllardır bu sorunun cevabını arıyorum.

ANLAMSIZLIK CEHENNEMİ
Reklam Alanı

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.