Reklam Alanı

HAKAN TALHA ALP HOCAYI DİNLERKEN...

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı
Ülkemizin ikinci Ebubekir Sifil’i olan Hakan Talha Alp hocayı dinliyorum. Bir süre önce attığı bir twette kafasının karışık olduğunu, inancıyla ilgili bazı sorunlar yaşadığını ve ayrıntıları ileride açıklayacağını söylemişti. O zamanlar okuyanlar hatırlar belki “Hakan Talha Alp Vak’ası” başlıklı bir yazı yazmıştım. Anlaşılan sorun tahmin ettiğimden daha derinlerde. Konuyla ilgili çektiği birinci videoda mealen şunları söylüyordu: Tanrı inancı ayrı, peygamber inancı ayrıdır. Peygamber peygamberliğinin kanıtı olarak bazı mucizeler gösterir. Hz. İsa’nın, Hz. Musa’nın gösterdiği malum mucizeler gibi. Hz. Peygamberin Kuran dışında herhangi bir mucizesi yok. Müşriklerin ısrarlı mucize taleplerini her defasında farklı gerekçelerle geri çeviriyor Kuran. Fakat Kuran’ın öne sürdüğü gerekçeler pek ikna edici değil. Kuran’ın mucizeviliği inananlar içindir, nesnel açıdan tartışmalı. Kuran kendisinde çelişki olmadığını söylüyor. Nesnel bir gözle bakınca durum öyle mi acaba? Kuran’a bir nazire yapılsaydı veya yapıldıysa bunun tarafsız hakemliğini kim yapacaktı, daha doğrusu böyle bir şey mümkün mü? Üslup ve belagat açısından Kuran’a benzer kitaplar yazılmadı değil. Kuran’ın Allah’tan olduğuna Kuran dışında objektif bir delil yok. Mutezili Nazzam’ın geliştirdiği, Bakıllani ve Cüveyni gibi Eş’ari alimlerin sıcak baktığı “Sarfe Teorisi” doğru ise eğer, müşriklerin nazire konusunda icbar altında olduğu sonucu çıkmaz mı? Hz. Peygamberin Kuran’ı bazı Ehl-i Kitap alimlerden dinlediği ve onu Arapça olarak tafsil ettiğine ilişkin müşriklerin yaptığı itirazlara Kuran’ın verdiği cevap mezkur itirazı ne kadar karşılıyor, ne kadar izale ediyor? Önceki kavimlerin yalanlamış olması mucize taleplerinin geçersizliği için makul bir neden olabilir mi? Rivayetlerde anlatılan “Şakk-ı Kamer” gibi mucizeler tarihçe sabit olmayıp ilgili rivayetlerin tümü çelişkilerle dolu... Sedat Peker’in konuşmaları siyaset dünyasına nasıl bomba gibi düştü ise Hakan Talha Alp’ın açıklamalarının da ilahiyat dünyasında benzer bir etki yapmasını beklerdim. Ama sonuç hayal kırıklığı. İlahiyatçılar siyasetten İlahiyata vakit bulamıyor. Talha’ya cevap sadedinde kaleme alınan bazı yazılar vaziyeti izah açısından hayli kifayetsiz. Talha’nın farkı tamamen geleneğin içinden gelmesi, geleneği özümsemesi ve itiraf etmeli ki gayet samimi olması. Hz. Peygambere hissi mucize verilmemesi ve bunun gerekçesinin öncekilerin yalanlamış olarak gösterilmesi kabul etmek gerekir ki başlı başına bir müşkil. Bir Müslüman olarak kendimce bulduğum öznel cevapları üç kavramla ifade edebilirim: a. sırr-ı imtihan aa. bitarafane muhakeme aaa. neticenin kayyumu iman. Mucizeler teklif içindir, icbar için değil. Aksi halde imtihanın hiçbir manası kalmazdı. Nitekim eski ümmetlerde mucize gördükleri halde iman etmeyen yüzlerce insan var. Kuran’a objektif bakmak onu insan sözü gibi okumak demektir, dolayısıyla bu inanan açısından bir tuzaktır, muhalifinin tezini zımnen kabul etmektir. Kuran’ın mucizeviliği ve mucize oluşu sadece Kuran’ın nesnesinde değil, onun Allah’ın kelamı ve Allah'tan oluşuna dair ön kabuldedir. Yani neticenin kayyumu baştaki imandır.
HAKAN TALHA ALP HOCAYI DİNLERKEN...
Reklam Alanı

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.