Halsizlik, yorgunluk, durgunluk, suskunluk, nedensiz hüzün, sebepsiz keder. Soğuyan havalar. Dirençsiz bir bünye. En hafif bir hava değişimi karşısında savunmasız bir vücut. Yılların birikimi. Kafanın içinde öylesine dolaşan, birbirini çürüten, birbiriyle savaşan düşünceler. Yaşlılık emareleri. Hemen yorulma, insanlardan sıkılma, tek başına bir başına yalnız kalma isteği. Sosyal olaylar, zulüm, haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik karşısında yaşanan ezici çaresizlik. Elinden bir şey gelmeme hali. Dünyayı iyiye doğru değiştirmenin imkânsızlığı. Tanrının dünyasında yaşamaya tahammül zorunluluğu.
Şiir yazmak arzusu ve fakat kabiliyetsizlik. İstikbale kalacak bir esere imza atma isteği. Kaderin müstehzi çarkları arasında bir sinek gibi eziliş. Milyarlarca insan arasında bir insan olduğu gerçeğini kabullenmek istemeyiş. Eleştirmeden duramamak. İslamcılık ile insanlık arasındaki fark: biri şov ve istismar, diğeri samimiyet ve içtenlik. Bekir Develi ve İkbal Gürpınar İslamcılığın tipik iki örneği. Yaşanan her türlü acıyı alet etmek, istismar etmek, şova dönüştürmek. Yaklaşık yarım asırdır İslamcılığın yaptığı bundan ibaret.
Birkaç gün süren rahatsız edici bir ishal. Üç kilo verdim. Çok şükür bugün iyiyim. Dün yatmakla, uzanmakla geçti. Acayip rüyalar gördüm. Vefat etmiş babamı, dedemi, amcamı gördüm. Sanki vefat etmemişlerdi. Kitaplığın önünde birkaç kitaba göz gezdirdim. Tercüman Gazetesi için eski bir yazı yolladım. Bir aydan fazladır orada da çıkıyor yazılarımız. Çok kıymetli bir dostun teklifi üzerine yazmaya başladım. Şimdilik nasıl bir aks-i sada var, bilmiyorum. Çiçekleri görmek için baharı beklemek gerekir.
Ahmet Ümit Giresun kitap fuarını paylaşmış. Bütün Giresun burada diyor. İmza için sıraya girmiş kuyruğu görünce inanamıyor insan. Gerçekten de bütün Giresun orada gibi. Gittiği her kitap fuarında benzer uzun kuyruklar var. Allah'ın "yürü ya kulum" dediği yazarlardan. Özellikle yurt içinde Orhan Pamuk'u bile fersah fersah geçmiş durumda. Bu kadar insan Ahmet Ümit'te ne buldu? Sahici bir hakikat mi? Bir yerde yoğun kalabalık varsa orada hakikat yoktur. Bence durumun izlenme rekorları kıran bazı dizilerden farkı yok. Ahmaklar için yazanlar karşılarında daima geniş bir okuyucu kitlesi bulur diyor, Schopenhauer. Bütün bu insanlara "ahmak" demeye hakkımız var mı? Peki sahiden ahmaklarsa?
Patasana yirmi beşinci baskıyı yapmış. En çok sevilen ve okunan kitaplarından. Okurken yarıda bırakmıştım. Bab-ü Esrar'da öyle. Bab-ı Esrar aynı yıllarda çıkan Elif Şafak'ın Aşk romanı ile hemen hemen aynıydı. Kim kimden intihal etti, bilmiyorum. Ahmet Ümit'in hiçbir kitabını bitiremedim. Sorun bendeydi belki de. Yığınların aradığı hakikat değil, eğlence ve macera. Hakikat için yazanların taliplisi çok az. Bu da ucuz bir teselli kimbilir. Kitapların çok satması para demek, zenginlik demek aynı zamanda. Derdi hakikat olanın parayla, zenginlikle işi olur mu? Ahmet Ümit Antepli. Hemşehrimiz sayılır.
Bizim Urfalı böyle bir yazarımız neden yok? Olsa bile Ahmet Ümit olamaz. Çünkü Antep'in Ahmet Ümit'e sahip çıktığı kadar Urfa hiçbir yazarına sahip çıkmaz. Urfa kendi bağrından çıkan nice kabiliyetleri harcamakla meşhurdur. Tarih boyunca böylesi irtifalara izin vermeyen bir "Derin Urfa" var. Derin Urfa yabancı müptelasıdır, evrensel yeteneklere karşı acımasızdır.