reklam alanı

Urfalı avukat komşudaki vahşeti yazdı: Sınırın öte yanındaki çığlık…

Şanlıurfalı hafız Av. Abdulkadir Tok, Focukplusnet’teki değerlendirmesinde TİHEK’İN 2025 Suriye Raporu'nu masaya yatırdı.

Urfalı avukat komşudaki vahşeti yazdı: Sınırın öte yanındaki çığlık…

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Şanlıurfalı hafız Av. Abdulkadir Tok, Focukplusnet’te gerçekleştirdiği bir değerlendirme yazısında, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu'nun (TİHEK) 2025 Suriye raporunu kapsamlı bir şekilde analiz etti. 

Bu rapor, Suriye’deki iç savaşın 2011 sonrası dönemde siviller üzerinde yarattığı büyük yıkım ve hak ihlallerini mercek altına alıyor. Suriye'deki şehirlerdeki, ailelerdeki ve günlük yaşamda yaşanan travmalar, hem genel bir bakış açısıyla hem de saha ziyaretlerinden elde edilen gözlemlerle anlatılmakta. 

Tok’un değerlendirmesi, raporun amacını, kapsamını ve bilgi toplama yöntemlerini açıklarken, aynı zamanda şehirlerdeki yıkım, zorunlu göç ve kamp yaşamını nasıl ilişkilendirdiğine de dikkat çekiyor.

Tok’un yazısının en dikkat çeken kısmı şu şekilde:

“GÖZALTI VE AĞIR İHLALLER: İŞKENCE, KAYBETMELER, TOPLU MEZARLAR, MÜLKİYET İHLALLER”

“Rapor, işkence ve kötü muamelenin gözaltında başlayıp sorguda ağırlaştığını ve tutuklulukta sürekli hale geldiğini ortaya koymaktadır. Tanıklıklarda dayak, elektrik verme, bileklerden asma, ayak tabanına vurma ve kişinin bedenini bir lastiğin içine sıkıştırma gibi yöntemlerin tekrar ettiği aktarılmaktadır. Bunun yanında kalabalık koğuşlar ve yer altı hücreleri, ışık ve hava yoksunluğu, aşırı kir, yetersiz su ve gıda, sağlık hizmetine erişememe gibi koşulların da başlı başına eziyet haline geldiği belirtilmektedir. Yerinde inceleme bulgularının, bazı merkezlerde hücrelerin şartlarının çok kötü olduğunu, insanların uzanamayacak kadar sıkışık tutulduğunu ve zaman duygusunun kaybolduğunu doğruladığı ifade edilmektedir. Rapor, şiddetin yalnızca fiziksel olmadığını da belirtmekte, numarayla çağrılma, konuşmanın engellenmesi, yakınlar üzerinden tehdit edilme ve işkence sesleriyle kurulan korku ortamını bu düzenin parçası olarak aktarmaktadır. Raporda, kadınların ve erkeklerin cinsel şiddete maruz bırakıldığına veya buna tanık olduğuna dair ifadelerin bulunduğu da belirtilmektedir.

Raporun dikkat çektiği bir diğer boyut, gözaltı sürecine para talebinin ve rüşvetin karışmasıdır. Tanıklıklarda, kişinin nerede tutulduğunu öğrenmenin bile rüşvetle mümkün olabildiği, tahliye vaadiyle ailelerden para istendiği ve bu paraların çoğu zaman sonuç vermediği aktarılmaktadır. Rapor, bu durumun aileleri hem maddi olarak yıprattığını hem de belirsizliği uzatarak acıyı büyüttüğünü ifade etmektedir. Rapor, zorla kaybetmeleri bu düzenin en yıkıcı sonuçlarından biri olarak ele almaktadır. Gözaltına alınan kişinin nereye götürüldüğünün bilinmemesi, ailenin resmi yollardan bilgi alamaması ve arama çabasının yeni riskler doğurabilmesi özellikle öne çıkarılmaktadır. Bazı tanıklıklarda ölüm bilgisinin uzun süre saklandığı, ancak sızdırılan belgeler ya da fotoğraflar üzerinden öğrenilebildiği belirtilmektedir. Cenazenin aileye teslim edilmemesi, ölüm nedeninin farklı gösterilmesi ve cesetlerin iz bırakmayacak şekilde ortadan kaldırıldığına dair anlatımların bulunduğu ifade edilmektedir. Rapor, böylece kaybetmenin yalnızca kişinin yokluğu değil, gerçeğin de karartılması anlamına geldiğini göstermektedir. 

Rapor, kayıpların akıbetiyle ilgili bu belirsizliğin toplu mezarlara uzandığını belirtmektedir. Yerinde incelemeler ve yetkililerle yapılan görüşmeler üzerinden, Suriye’de çok sayıda toplu mezarın tespit edildiği, bunların bir kısmının büyük ölçekli olduğu, bir kısmının ise daha küçük grupların gömüldüğü alanlar şeklinde bulunduğu aktarılmaktadır. Halep yakınlarındaki Han Asel’de büyük ölçekli bir toplu mezarın yerinde incelendiği, cesetlerin kamyonlarla getirildiği ve kepçelerle kazılan çukurlara gömüldüğünün söylendiği belirtilmektedir. Rapor ayrıca, teknik eksikler nedeniyle her yerde ayrıntılı inceleme başlatılamadığını ve delillerin yok edilmesini önlemek için bazı bilgilerin gizli tutulduğunu ifade etmektedir.

Rapor, zorla kaybetmenin bir boyutunu da mezarlıkların tahribi ve cesetlerin başka yerlere taşınması üzerinden açıklamaktadır. Muhaliflerin kontrolünden rejim kontrolüne geçen yerlerde mezarların kazıldığı, naaşların çıkarıldığı ve bilinmeyen yerlere götürüldüğü yönünde anlatımların bulunduğu belirtilmektedir. Tanıklıklarda bu eylemlerin kimi zaman intikam ve aşağılamayla ilişkilendirildiği, kimi zaman da özellikle kimyasal saldırı gibi olaylara dair izlerin silinmesi amacı taşıdığına işaret edildiği aktarılmaktadır. Rapor, bu kısımda ölümden sonra bile geride kalanların bulma, gömme ve yas tutma hakkının hedef alınabildiğini göstermektedir.

Rapor, ağır ihlallerin mülkiyet alanına da yayıldığını belirtmektedir. Yerleşim yerleri rejim kontrolüne geçtikten sonra ev ve iş yerlerinin yağmalandığı, kapı, pencere, tesisat ve demir gibi parçaların sökülüp götürüldüğü, bunun özellikle rejime bağlı paramiliter gruplarla ilişkilendirildiği ifade edilmektedir. Bazı bölgelerde yol kenarındaki elektrik hatlarına kadar uzanan bir söküm ve hırsızlık düzeninden söz edildiği aktarılmaktadır. Raporda ayrıca, zorla yerinden edilen veya geri dönemeyen kişilerin mülklerinin hileli satışlarla el değiştirdiği, sahte evrak, görev kötüye kullanımı veya malikin yerine imza atma gibi yollarla mülkiyetin kağıt üzerinde devredildiğine dair anlatımların bulunduğu belirtilmektedir. Bunun yanında, bazı yasal düzenlemelerle el koymanın kolaylaştırıldığı, kısa süre içinde başvuru ve belge sunma şartları nedeniyle insanların haklarını ispat edemez hale geldiği ve itiraz ile tazminat güvencelerinin zayıf kaldığı yönünde bir anlatım kurulmaktadır.

Sonuç kısmında rapor, gözaltı, işkence, zorla kaybetme, toplu mezarlar ve mülkiyet ihlallerini birbirinden kopuk başlıklar olarak değil, aynı korku ve kontrol anlayışının farklı sonuçları olarak ele almaktadır. Tanıklıklar ve yerinde inceleme bulguları, kişinin ortadan kaldırılmasının yalnızca bedeni değil, yakınlarının bilgi alma imkanını ve adalet arayışını da hedef alabileceğini göstermektedir. Rapor, bu bölümde kaybın nasıl uzayan bir sürece dönüştüğünü ve gerçeğe ulaşmanın neden bu kadar zorlaştığını açık biçimde görünür kılmaktadır. “

 

Urfalı avukat komşudaki vahşeti yazdı: Sınırın öte yanındaki çığlık…

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.