“İnsanlar görüyorum, yangından kaçar gibi kaçıyorlar sorumluluktan.”
Cemil Meriç
Sorumluluk, vazife ya da mesuliyet; evet bu kavramlar çokça “haklarım” üzerinden bir söylem ve bu söylem üzerinden bitmez istekleri olan modern insanın gündeminde olmayan kelimeler. Hayatımızın her alanında mesuliyet sahibi bir insan olmak gibi bir hali yansıtmak durumundayız. İnsanlığımızın seviyesi sahip olduğumuz mesuliyet oranında. Dünyada olup bitenlerden, insanlığın düştüğü zindanlardan ne kadar mesul tutuyorsak kendimizi ne kadar hissediyorsak acıyı, toplumdaki yangın ne kadar yakıyorsa bizi, mesuliyetini ne kadar taşıyorsak o kadar insanızdır.
Hayatın içinde karşılaştığı durumları soru/n edenin, derdi olanın işidir sorumluluk. Sorumluluk duygusu olanlar ancak; nereye bu gidiş sorusunu her şeyden ve herkesten önce kendisine soracaktır. Aynayı ve eleştiriyi dışarıdan içeriye kendine çevirenlerdir, mesuliyet bilincinin farkında olanlar. Bu bilinci taşıyanlar; topluma karşı, insana karşı, hayata karşı bigâne kalamayacaktır, bana ne diyemeyecektir. Kendisine dokunmasa da yılanla alıp veremediği olacaktır.
Karşı karşıya kalmış olduğu durumlarda, sadece tenkit eder bir tavır ortaya koyanlar sorumluluktan hoşlanmayacaklardır. Zira onlara göre sorun dışarıda ve bu sorunun çözümü için çaba sarf etmekten kendilerini istisna görürler. Oysa ne demiştik; Teklifsiz tenkit tehdittir. Mesuliyetimiz tekliflerimizden kaynaklanıyor, yani mükellef oluşumuzdan; bu hayatta mükellef olmamak gibi bir çıkar yol arayamayacağımıza göre, çünkü bu insanlıktan çıkmak demektir; öyleyse mesuliyet sahibi olmamız gerekiyor. Ya mesuliyet sahibiyizdir yani mesele edindiğimiz hususlar vardır ve bunlarla ilgili sorumluluklarımız vardır, ya da hayatın içinde serkeş bir başıboşlukla, başıbozuklukla ölü gibi yaşayacağızdır. Toprağın üstünde mezar olmaktan kurtuluşumuz yani ‘diriliş’imiz, mesuliyet içinde bir hayat sürmemizle mümkün.
Tarihe karşı sorumluluğumuz var, üzerinde yaşadığımız toprağa, millete ve insana karşı, doğaya karşı, hepsinin üstüne tüm bu sorumluluklarımızın sebebi, Allah’a karşı sorumluluğumuz var. Hayat bize sunulan emanet; işimize, eşimize, çocuklarımıza, emrimize sunulan dünyaya, eşyaya, olaylara mesuliyet duygusu ile yaklaşırsak ancak hakkını vererek yaşamış oluruz. Çünkü hayat mesuliyettir, insan olmak mesuliyettir, fert olmak mesuliyettir. Mesul kişi kendini sorumlu addeden kişidir, dünyadaki yerini sorumluluk sahibi bir insan olarak belirler. Yapıp ettiklerimizin, konuştuklarımızın, yargılarımızın, yapmamız gerektiği halde yapmadıklarımızın mesuliyeti var üzerimizde.
Sorunlu bir dünyada yaşıyor oluşumuzun sebebi, sorumlu olanların, sorumluluklarından kaçmaları değil midir? Hayatın bizi karşı karşıya bırakmış olduğu durumlarda; “Bildiğim her şeyden sorumlu olmazsam, nasıl hak edebilirim yaşamayı” diyebilen bir “Klas Duruş” ortaya koyabilmek. Bütün mesele burada: Sorumluluğumuzun farkına varamazsak, sorumlu insan olmazsak, sorunlu insan olacağız; başka yol yok. Ya sorumluluğun bilincinde klas duruş ya da sorumsuz sorunlu olarak kalas duruş tercih bizim.
Ne diyoruz; sorumluluktan kaçan yanımızı terbiye etmekten bahsediyoruz. İnsan olarak; sorumsuz yanımıza, sorumluluk aşısı yapacağız. Sorumluluktan kaçan, sorunlu yanımıza; mükellefiyetinin ve de mesuliyetinin bilincinde olan yanımız ile isyan ederek bir “İsyan Ahlakı” yaklaşımı ortaya koyacağız. Ancak bu yaklaşım ile Nurettin Topçu’nun o muhteşem “evrensel sorumluluk” bilinci ve duygusunun hakiki hürriyetine ulaşacağız. Zira mesuliyetten arındırılmış hürriyet son tahlilde vahşete dönüşecektir. “İnsanın isyanı her şeyden önce kendi tabiatına karşı, kendi iç kuvvetlerine dar ve bencil arzularına karşı isyandır. İç kuvvetlerinin zorbalığından kurtulan insan evrensel sorumluluk yüklenir…
Sorumlu musunuz, sorunlu mu? Sorumlu değilseniz, sorunlusunuz. Yaşamın içinde her nerede bulunuyorsanız, ne iş yapıyorsanız, statünüz, rolünüz her ne ise bulunmuş olduğunuz konumda, konumlarınız gereği sorumluluğu yerine getirmiyorsanız sorunun bir parçası olarak sorunlu olmaya mahkûm olacaksınız. Yapılması gereken her birimizin sorunun parçası olmamak için nerede bulunursak bulunalım; kendi rolümüzün ne olduğunu hatırlamamız ve bu rolün ihtiva ettiği vazifelerimizi yerine getirmeye koyulmamızdır.
Diğer Yazıları
- GAZZE… UTANIYORUZ… 24 Tem 2025, 12:49
- MİLLET ORTAK PAYDASINDA BULUŞMAK 17 Tem 2025, 10:56
- VEFATININ 50. YILINDA, AHLAK VE HAREKET ADAMI; NURETTİN TOPÇU 10 Tem 2025, 10:10
- YAŞAMAK, TESİR ETMEKTİR 03 Tem 2025, 10:16
- ŞEHİR, SOKAK VE SOKAKSIZLIK 26 Haz 2025, 10:12
- YANGINDAN KURTULUŞ İÇİN KAÇIŞ RAMPASI; PENCERE 19 Haz 2025, 09:39
- YÜRÜMEYE ÖVGÜ 12 Haz 2025, 09:40
- KALABALIKLARDAN, “BEN”E 05 Haz 2025, 10:23
- DERDİ DÜNYA OLANIN… 29 May 2025, 09:39
- DOST OL/MAK… 22 May 2025, 09:53
- BANA BİR MASAL ANLAT/MA! 15 May 2025, 09:15
- TEKNO-İNSAN YA DA “AYGITLAŞAN İNSAN” 08 May 2025, 10:40
- EY YOLCU! 01 May 2025, 09:38
- ÖZ/ENSİZLİK ÖZ/NESİZLİKTİR 24 Nis 2025, 09:36
- “UFKÎ ŞEHİR” MÜMKÜN MÜ? 17 Nis 2025, 10:05
- DÜŞ’KÜN “BEŞER”, AŞ’KIN “İNSAN” 10 Nis 2025, 09:30
- RAMAZAN BİTERKEN 27 Mar 2025, 10:13
- GAZZE, ORUCUN NEYİ OLUR? 20 Mar 2025, 09:33
- RAMAZAN MEDENİYETİ İLE “OL”MAK 13 Mar 2025, 10:03
- RAMAZAN REHBERİ; SAMANYOLUNDA ZİYAFET 06 Mar 2025, 09:20
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.