Bazıları obeziteden ölüyor, Gazze'de insanlar açlıktan ölüyor. Öyle görüntüler var ki insanın yüreği parçalanıyor. Anlamadığım şu: Hani açlıktan ölmek yoktu, Allah rızka kefildi? Halbuki gözümüzün önünde binlerce masum insan açlıktan ölüyor. Hadi insanlar nankör, İsrail zalim, Arap ülkeleri haysiyetsiz ve şerefsiz. Peki kadir-i mutlak, ganiyy-i mutlak, şefik-i mutlak, adil-i mutlak olan Allah neden müdahale etmiyor? Tabir caizse sonsuz merhamet sahibi gönlü böylesi bir zulme nasıl tahammül ediyor? Geçmişte İsrailoğullarına ait en küçük bir meselede müdahale eden Rabbimiz neden böylesi bir zulüm karşısında herhangi bir müdahalede bulunmuyor?
Gazzeli insanlara bu zulmü yapan İsrailoğulları mesela bir Ad ve Semud kavminden çok daha aşağılık zulümler işledikleri halde neden helak olmadılar? Vakti zamanında çölde avarece gezen İsrailoğullarına gökten bıldırcın eti, kudret helvası ve soğan sarımsak gibi gıdalar gönderen Rabbimiz açlıktan ölen binlerce Gazzeli kardeşimize neden gökten bir şey göndermiyor? Eğer Allah doğrudan müdahale etse imtihan sırrı bozulur ve sünnetullaha ters düşer diyorsanız önceki doğrudan müdahalelerde bu sır neden bozulmuyordu ve sünnetullaha neden ters düşmüyordu? Alimlerin, ilahiyatçıların, hocaların, vaizlerin verecekleri cevapları biliyorum. Hepsi tevil, kıvırma, sıvama.
*
Meal okumaya devam edebilmek için tahammül lazım. Her bir ayet birer "necm-i sakıp." Tutmak, merkezileşmek için arı, duru bir gönül gerek. Gönlüm kara, ilahi metinlerin aydınlık atmosferi taciz ediyor onu. Risale mealden bir parmak geride. Onun da siması ekşi. Açmıyor kendini bulanık ruhlara. Tezkiye ve tasfiye şart, bu izdivacın vuku bulması için. Her kitap sadık ve muti bir okuyucu ister. Kendinizi bütünüyle ona teslim etmelisiniz. Her hareketini tabii karşılamalısınız. Saatlerin saniyeleştiği bazı zaman dilimleri vardır. O anlar yazılmaz, yaşanır yalnızca. Kitap bir yere kadar dost, bir noktadan sonra bu dostluk anlaşması güç trajik bir düşmanlığa dönüşebiliyor.
Romanlar ruhun etrafında şüpheden kalın bir sis tabakası ördüler. Edebiyat hasta mizaçlar içindir. Sağlıklı mizaçların onunla bir alakası olmaz. Tıpkı felsefe gibi. Hepsinin nihai karargahı Faust yazarının muhayyel cehennemi. Selim İleri not defterinde izleyiciyi nostaljik bir mazi seyahatine çıkarıyor. Edebiyat son tahlilde bir mazi hasretinin yanık terennümünden ibaret. Hayali cihan değer bir hatıranız varsa gökkkube altında hoş bir seda bırakmışınız demek. En sevdiğiniz kitapların bile sizi anlayamadığı, sizinle hemdert olamadığı talihsiz anlar vardır. Yarım kalmış bir roman veya şiir. Taaşsuk vuslatla halelenmeyince hiçbir kıymeti yok. Eli kalem tutan her talihli kendince akacak bir mecra içinde. Yazarlık eskiden bir mevhibe-i ilahiydi. Günümüzde usta çırak ilişkisine dönüşmüş teknik bir mesele.