TEŞHİR TOPLUMU

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

"Görme ve gösterme, felsefi düşünce geleneğine telmihle çağımızın insanını ontolojik olarak tanımlayan temel bir varoluş biçimi haline gelmiştir... Bugünün gören ve gösteren insanı, duyuların, özellikle gözün iktidarına gönüllü kulluk etmekle meşguldür. Böylece akletmek, idrak etmek, fehmetmek, tahayyül etmek gibi düşünmenin, vâkıf olmanın, hikmetine ram olmanın, kemale emenin, emek gerektiren zorlu süreçlerinin yerine gösterinin, gösterişin, imajların, tüketimin, kolaylığın, ışıltılı ve şatafatlı yaşamların hazcı tercihi söz konusudur..."  (İslam Can, Ejder Ulutaş; Teşhir Toplumu)

Modern insanın en önemli özelliklerinden birisi hiç kuşkusuz kendini görünürlük üzerinden var kılma çabasıdır. Evet, çağın en önemli özelliği görünürlük. Görünürlüğü esas alan hayatlar için özün bir anlamı yok. O yüzden iyi olmak değildir esas olan iyi görünmektir. O yüzden vitrine sıkıştırılmış hayatlardır yaşanılan. Esas olan vitrindir, işin ruhunun önemi yoktur vitrinde iyi görünüyorsanız gerisi teferruattır. Kim olduğunuz, ne yaptığınız, nasıl yaptığınız önemli değildir. Aslolan imajınızdır. Gösteri ve gösterişçiliğin küreselleştiği bir dünyada gösterinin içinde, yanında, ortasında, kenarında veya gölgesinde hayatımızı sürdürmekteyiz. Riyakârlık tarihte eşi görülmemiş nitelikte geniş çaplı ve derinlikli boyutlara ulaşmıştır. Ve bu durum artık olmazsa olmaz bir şeymiş gibi herkesin üzerinde hassasiyetle üzerinde durması gereken bir konu olarak tavsiye edilmektedir. 

Nedir, görünürlülük ya da imaj ya da hayatı gösteriye, göstermeye, gösterişe dayalı olarak algılamak. Küresel kültürün içine sıkışmış insan, var olmanın yolunu “fark edilmekte” buldukça görüntülere sığınıyor, görünerek var olmaya çalışıyor. Göründüğünüz kadar varsınız ya da imajınız kadar. Birçok şeyin gösterildiği için ve göründüğü kadarıyla var olduğu, sergilendiği için ve seyredildiği kadarıyla değer kazandığı bir toplum çıktı ortaya. Sonuç; vitrinde yaşıyoruz. Her şey insanın kendini gösterebilmesi, görünür hale getirilmesi için kullanılabiliyor. Yapıp ettiklerinden tutun, statülerine, sahip oldukları eşyalardan tutun ilişkilerine kadar her şey insanın kendini görünür kılabilmesinin bir aracı haline gelebiliyor. Herkes gösteriyor, herkesin gösterecek ve görünecek bir şeyi var; ilişkileri ile varlıkları ile makamları ile evi ile arabası ile görünür kılıyor. Sadece varlığın değil, yokluğun ve yoksulluğun, acının bile gösterilmesi gerekiyor, görünür kılmak gerekiyor. Görünür olmayana hayat hakkı tanınmıyor. 

Teşhircilik toplumu diyordu; Filozof Byung-Chul Han, Şeffaflık Toplumu kitabında ve devam ediyordu. “Teşhircilik toplumunda her özne kendi reklam nesnesidir. Her şey sergi değeriyle ölçülür. Teşhircilik toplumu pornografik bir toplumdur. Her şey dışa çevrilmiş, ifşa edilmiş, çıplaklaştırılmış, soyulmuş, ortaya serilmiş durumdadır. Teşhir etmenin aşırılığı her şeyi "tüm sırlarından arınmış olarak derhal tüketilmeye açık" bir meta haline getirir…” Filozofun “teşhirciliğe” yaklaşımı insanın anlam kaymasını dahası insanın anlam sığlığı halinin sonucu olarak bir tüketim nesnesine dönüşümünü ortaya koyuyordu. Bir de Psikiyatrist Kemal Sayar’a kulak verelim ve teşhir kültür/süzlüğ/ü meselesinin felsefi bağlamda salt bir anlamlandırma meselesi olmadığı aynı zamanda psikolojik bir sorun olduğunu nasıl ortaya koyduğuna bakalım.  Teşhir kültürü bütün ülkede bir epidemi, bir salgın hastalık halinde kol geziyor. Gösterecek güzel 'organları' olmayanlar da acılarını, yoksulluklarını ve çaresizliklerini teşhir ederek şöhret oluyorlar…”

Kendini bilmek ve kendini göstermek arasındadır insan. İmajı peşinde koşan modern insan, kendini bil, kendini tanı kadim yaklaşım tarzını ters yüz etmiştir. Kendini bilmek kendini tanımak olan “irfan” hayattan uzaklaşmıştır. Göz bütün duyuların üstüne çıkarılmış. Her şey göze sokulur hale getirilmiştir. Önerilen yeni durum, her şeyinizi ama her şeyinizi göze hitap ederek pazarlayabilmenizdir. Kendisini iyi pazarlamayanın, yani satışını yapamayanın yerinin olmadığı bir dünya.  Kendini iyi pazarlamalıdır insan! O yüzden kapitalizmin sembolü olan vitrinde olmalıdır. İmajı olmalı insanın, vizyonu olmalı, göstermeli yani görünür olmalı. Evet, salık verilen durum bu. Öyle mi oysa, sadece bu mu, işin ruhunun, işin misyonunun hiç mi önemi yok? Salt imajın salt vizyonun salt görüntünün bizi götüreceği yer bunların esaretinde yani vitrine hapsolmuş hayatlardır. Gözün önünde olan, göz önünde olan özü ile varsa bir anlamı vardır. Değilse, misyonu olmayan vizyonun, imgesi olmayan imajın, ahlakı olmayan estetiğin çok fazla bir anlamı olmayacaktır. 

Kendini gösterdiği kadar kendini bilmekten uzaklaşacaktır insan ya da kendini bildiği kadar, kendini göstermekten, teşhir etmekten uzak kalma kaygısını taşıyacaktır. Görünür olma arzusu ve hevesinin ayyuka çıktığı bir ruh hâli hakikati tehdit eden bir unsura dönüşecektir. İyi tanınmak, iyi bilinmek, toplum içinde hatırı sayılır bir yer edinmenin elbette hiçbir sakıncası yok. Sorun, olduğundan farklı görünmeye veya göstermeye çalışmak, böylece bir gerçekliğin üstünü örterek sahte gerçeklikler inşa etmenin gayri ahlakiliğini yaşamak. İnsanın sahip olduğu bir şeyi fıtrî olarak “göstermesi” makul iken bunu abartması, aşırıya kaçıp herkesin gözüne sokması bir “edep sorunu” hâline gelebilir. Görüntünün özün önünde olduğu durumdur. 

Sadece gösteren ya da görünen değil göreninde sorumluluğunu bilmesi gerekiyor. Gösterişin sahteliğine prim vermeyen bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Bakışlarımızı vitrinlerin dışına çevirebilmemiz gerekiyor. Esas olanı görebilmemiz, kabuğu değil özü öncelememiz, bedeni değil ruhu görebilmemizle mümkün olacaktır. 

Ne diyoruz; görünme kaygısı insanı bir hilkat garibesi haline getirebiliyor. Esasen her birimizin bu modern zaman hastalığından korunabilmenin yollarını aramamız gerekiyor. Sadece gösteren ya da görünen değil görenin de sorumluluğunu bilmesi gerekiyor. Gösterişin sahteliğine prim vermeyen bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Bakışlarımızı vitrinlerin dışına çevirebilmemiz gerekiyor. Esas olanı görebilmemiz, kabuğu değil özü öncelememiz, bedeni değil ruhu görebilmemizle mümkün olacaktır. Sözü bitirmeden ifade etmek gerekir ki; yazdıklarımız herkesten ve her şeyden önce kendimizedir de. Değilse hiç birimiz bu durumu yaşamaktan uzak değiliz. O yüzden diyoruz ki “kendini önemli görmek ve göstermek” hastalığından uzak kalabilmek için “kendini önemli görme ve gösterme!” 

Yazıya “Teşhir Toplumu” kitabından alıntıyla başlamıştık yine onunla bitirelim. “Teşhir unutturur. Hatırlanması gerekeni, hatırlanmaya değer olanı imajlar yığınıyla gözlere sokarak esasen unutturur. Teşhir, aşırı imaj pompalayarak, yüksek voltajlı ışıklar altında varlığı silik hâle getirir. Özel olanı sıradanlaştırır. Herkesin ulaşabileceği bir şey hâline getirir. Teşhir ayrıca aşikâr edilmesi gerekeni vülgarize ederek sunmakta, insanları, toplumu duyarsızlaştırmaktadır. Örtük olanı, örtük kalması gerekeni aşikâr etmektedir. Teşhir, kendisinden olmayanı, farklı olanı, özel olana hoyratça saldırarak savunmasız bırakmaktadır. Bu saldırı tazyiki altındaki dikizlenen de bir süre sonra dikizlemeye başlamaktadır.”

TEŞHİR TOPLUMU

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.