"...Çok acı çektin, Gazzeli Yusuf, oğlum, çok acı çektin ve bu kadar acı için çok küçük bu ''Filistin''.
… Çok acı çektin, çok acı çektirdik sana hepimizin sınavı, bu; ama sen başlat, insanın önündeki bu en büyük yolculuğu!
...
Ben yeryüzünün hüzün şairi, sormak geliyor içimden:
Biz, bütün bir insanlık, cin taifesi, melek taifesi, şeytan ve Yüce Tanrı, hangi oyunu oynuyoruz bu tiyatroda, hangi oyunu, onlarca yıldır, hangi oyunu, böyle kan revan içinde?
Bu kadar bebek ölüsüyle, bu kadar çocuk ölüsüyle, bu kadar anne ölüsüyle, bu kadar seyirciyle ve bu kadar sessizlikle…
Gökleri dolduran bu sessizlikle, cenneti, cehennemi, ârafı, yerin altını, yerin üstünü kana boyayan bu sessizlikle hangi oyunu oynuyoruz, hangi oyunu, tekrar tekrar, hangi oyunu, bu cehennemde?
(Cahit Koytak; Gazze Risalesi)
Acının adı Gazze, gözyaşının adı Gazze, yıkımın, ölümün, çaresizliğin, açlığın adı Gazze… Gazze’de devam eden soykırım ikinci yılını geride bırakırken Gazze’nin özeti maalesef bu… Gelinen süreçte çok acı bir şekilde şahit olduk ki, Gazze, sadece batı uygarlığı için değil İslam dünyası ve dahi tüm insanlık ve tüm dünya için bir mihenk taşı olmuştur. İnsan hakları, çocuk hakları, kadın hakları, basın hakkı, yaşama ve barınma hakları gibi ne kadar “hak” varsa Gazze’de yerle bir olmuştur. İnsanlık ve dünya iki yılı aşkın bir süredir devam eden katliam karşısında ortaya koyduğu tavır ile ayarını ortaya koymuştur. Batı uygarlığının bütün maskeleri Gazze’de düşmüştür. İslam ülkeleri Gazze karşısında bütün çaresizlikleri ve acizlikleri ile Müslüman devletler kavramının içinin ne kadar boş olduğunu ortaya koymuştur. Dünyanın gözü önünde gerçekleşen katliam karşısında insanlık ve dünya izlemekten öte bir şey yapmamıştır. Yalnızlığa, kimsesizliğe, çaresizliğe terk edilmiş bir halkın üzerine dünyanın en güçlü, dünyanın en aşağılık, dünyanın en acımasız bombaları yağarken, bir şehir komple açlığa mahkûm edilirken, binlerce çocuk katledilirken, yüzbinlerce aile yok edilirken dünya ve insanlık tüm olanlar karşısında acı verici sessizlik dışında bir şey ortaya koyamamıştır…
Sözün bittiği yerdeyiz… Bu cümleyi bile kullanmaya hakkımız yok! Gazze, çocukların en çok ölümle anıldığı şehir. Gazze, annelerin gülmeyi unuttuğu şehir. Gazze, insanın ve insanlığın ve insanlığımızın ve dünyanın utanç noktası. Gazze, gökten yağmur gibi füzelerin yağdığı şehir... Gazze acımız, Gazze geçemediğimiz imtihanımız… Gazze bitmeyen ve her defasında gözümüzde, yüzümüzde, kendimizde görmeye mahkûm olduğumuz utancımız… Bir kez daha sadece utanç, koskocaman bir utanç düşüyor payımıza... Gazze, sözün tükendiği yer. İki koca yıl geçti. Katliamın sonlanmadığı, gözyaşının dinmediği, acının bile yorulduğu iki koca yıl… Ve insanlığın ve dünyanın payına iki yılın ardından düşen sadece ve sadece koskocaman UTANÇ…
Evet, Gazze her birimiz için başlı başına bir imtihan. Gazze bir mihenk taşı; izzet ile izzetsizlik arasında, insan olmak ile olamamak arasında, iyi ile kötü arasında, güzel ile çirkin arasında. Ya Gazze’nin yanındasınız ya da kötüsünüz; ötesi yok... Gazze’deki olaylar karşısından kör, sağır ve sessiz kalanlar, Gazze’nin yanında olamayanlar, Gazze’ye gündemlerinde yer aç/a/mayanlar, bizler… Her devlet, her Müslüman, her insan, her birimiz bütün dünya... Masum değiliz hiç birimiz, mesulüz... Gazze’den sonra da Gazze olacak; buna inanıyor, bunu diliyor ve bunu umut ediyoruz. Ama Gazze’den sonra da Gazze utancımız, alnımızın tam ortasında kara bir leke gibi duracak!
Evet, Gazze karmakarışık etse de duygularımızı her şeye rağmen diliyoruz ve inanıyoruz ki Gazze’nin ruhu kazanacaktır. Bir şehri dahası uzun vadede bir ülkeyi yok etmeye çalışacaksınız ve oraya, onlardan sonra gelip işgal edeceksiniz. Unuttukları bir şey var! “Mekânın ruhu” vardır ve o ruh, ona karşı olanları azap içinde bırakacaktır. Sonuç ne olursa olsun, Gazze tamamen yok edilse bile mekânın ruhu Gazze’yi, Siyonizm’e mekân kılmayacaktır. Öldürmeye, yok etmeye güçleri yetse bile Gazze’nin Ruhu, o masum çocukların ruhu, o cennete uçan bebeklerin ruhu, tertemiz annelerin ruhu vardır… O kanını döktükleri, o saf, o tertemiz, o masum insanların, çocukların, bebeklerin Gazzeye işleyen, o topraklara işleyen ruhları İsrail’i eninde sonunda kahredecektir. Gazze, eninde sonunda ancak orada izzetle mücadele edenlerin olacaktır. Gazze ancak Gazelliler gibi izzetli olanlara mekân olacaktır.
Gazze'de iyiliği yok edenler, iyiliğe kastedenler, saflığı öldürenler; pervasızca katliam yapanlar, kötülüklerinin fenalığında ifna (yok) olacak, çirkinlikleri ve kötülükleri ile Gazze’yi, yurda dönüştüremeyeceklerdir: Orayı kendilerine mekân kılmanın imkânına ulaşamayacaklardır. Çünkü Gazze’nin ruhunda iyilik vardır ve Gazze ruhundaki bu güzellik ile kötülüğe ve kötülere yar ve yurt olmayacaktır…
Dileğimiz ve umudumuz odur ki; iki yılın sonunda Gazze’nin ruhu insanlığı yeniden ayağa kaldıracaktır. Bugün Sumud ile gemilerle taşınan umut yarın daha büyük bir şekilde insanı ve insanlığı ve dünyayı ayağa kaldıracaktır. Bir “Gazze” vardı… Artık “Gazze’den Sonra” diye yeni bir şey daha var… Ama bunların da ötesinde; “Gazze’den Sonra da Gazze hep var olacak...”Ve Gazze’den sonra insanlıktan düşmeyerek, insan olmaklıkta kalmamızı sağlayacak olan ve insanı/insanlığı ve dünyayı düştüğü yerden ayağa kal’dırabilecek olan, her dem Gazze’yi sözümüzle ve özümüzle hissetmekten geçecektir.
“Çocuklarımızın yaşaması veya ölmesi şu tercihe bağlıdır: Emperyal bir dünyanın kendi kendini imha etmesine izin mi vereceğiz, yoksa ahenkli bir dünyayı mı inşa edeceğiz?" Böyle diyordu, Roger Garaudy. İnsanlık bu süreçte ya ya Gazze’nin yanında olacak ya da kötü olacak, ötesi yok! Bütün dünya insanlığın başına bela, küresel İngiliz Yahudi medeniyetinin eli kanlı terör örgütü siyonizmin illetine karşı hep birlikte karşı çıkmazsa, vahşi siyo/nazi örgüte dur demezse, sadece Ortadoğu değil, dünya ve insanlık bu durumdan zarar görecektir.