Reklam Alanı

FRAGMENT AYDIN

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı
“Türk aydınının şuuru boşaltıldı! Şuuru oluşturan, berraklaştıran ve ufuklara kanatlandıran değerler vardır. Değerler örgümüz ise: Dinimiz, dilimiz, ahlakımız, varlık düşüncemiz, tarihimiz, zaman, mekan ve imanımız şuurumuzu oluşturur. Değerler olmadan, bilmeden şuur olmaz. Şuursuz yaşamak, gök kubbesiz yaşamak gibidir! Vücudun dayanağı ruhtur. Ruhsuz vücut cesettir..." (Ekrem Tahir) Sözün başında tekraren ifade edelim: Aydınımızın 150 yıllık serencamının sebebi “burada” olamamak… “Sözü Yola Koymak” kitabımızda “Aydından Mütefekkire” bir yol için yanımıza almamız gereken azığa işaret etmiştik: “Burada mıyız? Dün ile yarın arasında bu arada mıyız? Şimdi ve bugünde miyiz, pergelin sabit noktasında mıyız? Doğu ile batı arasında burada mıyız? Bu topraklarda yaşayıp bu topraklarda cereyan eden olaylara bir Fransız gibi bakamayız, Rus gibi bakamıyız, bir Amerikalı gibi bakamayız. Sabitemiz olmalı, mensubiyetimiz olmalı. Sabitesi olmayanın mensubiyeti olmayacaktır. Mensubiyeti olmayanın bu topraklar için söyledikleri lafazanlığın ötesine geçemeyecektir. Mevlana’nın deyişi ile pergelin iğneli ucunu yaşadığımız yer olan bu topraklarla ilişkilendirmeliyiz. Burasıdır. Burada iseniz, buradan konuşuyorsanız bir kıymeti olacaktır sözünüzün. Ayağınız bu topraklara basmıyorsa, ya da ayağınız bu topraklara basarken kafalarınız ithal ise, düşünceleriniz ithal ise, başkaları adına konuşacaksınızdır. Yerli gövdelerinizin üzerine; başka dil, başka kulak, başka kafa monte etmişseniz, çalınmış kafalarla dolaşıyorsanız sözünüz sizin sözünüz olamayacaktır. Çünkü siz kendiniz değilsinizdir, siz kendiniz olmadığınız gibi sözünüzde sizin sözünüz olmayacaktır.” Yaşamış olduğumuz soru/nlar karşısında ç/özümler ortaya konuluyor. Bu çözümlerin ne kadarı bizim özümüze, dahası sorunun özünü anlayarak bize, bizden ç/özüm sunuyor. Bu toprakların tarihi, başkalarının sorunları ve sorunlar karşısında ortaya koydukları çözümlerin; “buraya uyar mı”, sorusu sorulmadan buraya çare ve çözümmüş gibi sunulmasıdır… "Ruhu kaybolunca insan cesetlenir yani kokuşur. Biz asli düşüncelerimizin ruhunu kaybettik! Ruhum ve düşüncelerim bu üç asırdan fazla bir zamandır kaybettiğimiz ve Unuttuğumuz ve ustaca unutturulmuş; 'Düşüncenin Ruhu'nun peşinde..." Bu cümleler ve yazımızın başlığı, bugün köşemize konuk edeceğimiz “Yaratıcı Öfke” kitabından. Ekrem Tahir “Yaratıcı Öfke” kitabında bu topraklarının aydınına dair sorular soruyor, sabitesi olan tespitler yapıyor ve sahici cevaplar veriyor. Önce hafızamızı hatırlamaya çağırıyor, neyi kaybettiğimizi, kim olduğumuzu…“Her şey bu ülkenin çocuklarının yaratıcı ve diriltici hafızalarını kaybetmeleri ile oldu... Hakikatte bizler düşünen Batı'nın hocalarıyız! Biz dehalarımızı ve hazinelerimizi unutunca ve unutkanlığın yanına sefil utangaçlık, tecessüzlük ve dahi bizim dünkü rahlemizdeki talebelerimizin çırağı olunca; her şeyimizi kaybettik... Kapıyı açık bırakırsanız hırsıza davetiye çıkarırsınız. Hafızanızın atlasını tanımazsınız; rüştünüzü kaybeder ve şarlatanların ebedi oyuncağı olursunuz..." Sonra hali pür melalimize dair tespitler ortaya koyuyor. "Batının mefhumları ile konuşuyor, yiyoruz, giyiniyoruz ve yolumuzu arıyoruz. Onlarla yürüyüp, boş bakıp şeytanın dar sokaklarında birbirimizi boğazlıyoruz. Geleceğimizin ufkunu bu boş, moda ve slogan mefhumlarda arıyor ve bu mefhumların kirli, murdar ve kanlı gömleklerini, daha doğrusu onların mülleves libaslarını kuşanıp yaşayıp, düşünüyoruz..." Yazarımızın, batı karşısında aşağılık kompleksinden kurtulamayan aydınımızı tarif etmek için kullandığı kavram; “Fragment Aydın” Nedir, Fragment Aydın? Gelin birlikte okuyalım: “En büyük özelliği, kendi insanına ve ulvi yani bütün kristal düşüncelere biteviye kuduz köpek gibi havlaması, saldırması ve ışığı biteviye paçavraya, karanlığa kalp etmek arzusudur. Üstelik havlarken bile bir gözü efendisindedir! Efendisi, onun kuduzluğunu okşayarak yani sırtını sıvazlayarak ödüllendirir...” Evet, bu harika cümleler, sizce de “yaratıcı öfke” değil mi? Devam edelim. “Türkiye'de aydın; zaman, mekân, ruh ve hafızasının kristal atlasından, irfanından kopuktur! Koparılmıştır! Bundan dolayı O, hakikatte hep asli olarak sadece bir fragment aydındır... İşte bu bütünüyle sırtını irfanından ve maverasından kopuk, iğdişleştirilmiş zekâ, artık posanın posasının tozu kalan bir parçanın parçasıdır fragment aydın...” Mesele aydınımızın kendi sözünü söyleyememesi. Bizim burada yaşamış olduğumuz sıkıntılarla ilgili öncelikle başkaları ne demiş diye bakılıyor. Bu toprakların ayrım yapmaksızın birçok farklı akımına mensup okuyup yazanları on yıllardır; İngiliz’i Alman’ı ne demiş, Rus’u ne demiş. İranlısı, Mısırlısı ne demiş diye yaklaşmış meselelere. Başkaları karşısındaki aşağılık kompleksi halden bir türlü kurtulamıyoruz. Başkalarının yaraları için süründüğü merhemi kendi yaralarına uygulamak gibi garabet bir durum yaşanıyor. Kendisi olamadığı için de başkalaşıyor. Mankurtlaşma aydınımızın en büyük hastalığı. Böyle olduğu için; burada olamayan, buradan konuşmayan aydın son tahlilde “biz”den olamıyor, bize hitap etmiyor, buraya hitap edemiyor. Evet, aydınımızın özünden koparak param parça olmuş halinden, bölünmüş zihin, akıl ve gönülün zindanlarından kurutulabilmesi gerekiyor. Yani, “Fragment” halinden, aslına, kaybettiği bütününe, esasına ve s/özüne dönmesi gerekiyor. Meraklıları için bir yazı sınırlarında ancak işaret edebildiğimiz kitabı tavsiye ederken; yine kitaptan yapacağımız alıntı ile sözü sonlandıralım: “Ah emperyalistlerin sinsi oyunlarını bir görebilsek, idrak edebilsek. Bugün dünyaya yön veren ve kaosa sürükleyen onların hecesiz mefhum ve kelimeleridir. Sadece kendimiz için değil; dünyanın bütün mazlum insanları için, şuurluca düşüncede kıyam etmeliyiz...”
FRAGMENT AYDIN
Reklam Alanı

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.