Reklam Alanı

HİSS-İ KABLE’L-VUKU’

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı
Eskilerin hiss-i kable’l vuku’ dedikleri önsezi ya da altıncı his adı da verilen duygu, insandaki olağanüstü donanımlardan biridir. Vukuundan önce olayı sezmek anlamına gelen bu duygu, her insanda bulunmakla beraber algılama gücü farklılık gösterir. Herkesin başından geçen önsezi ile ilgili öyküleri mutlaka vardır. Genellikle, gelmesi beklenmeyen bir kimsenin sözü edilince, az bir süre sonra o şahsın çıkıp gelmesi şeklinde kendini gösterir. Halk arasında o kadar kabul görmüş ki, önsezi ile ilgili olarak “Kurdu an, topuzu hazırla” sözü darbı mesel olmuştur. Önsezi, hassasiyetlerle doğru orantılı olarak keskinlik kazanır. İlahi Rahmetin tecellisi olan şefkatleri nedeniyle kadınlarda önsezi duygusu daha güçlüdür. Üzerine titredikleri yavrularına karşı şefkat annelerde, tüm duyguları etkisi altına alır; bunun sonucu olarak da önsezileri daha da keskinleşir. Hayvanlarda önsezi bir takım güçlü algılamalar biçiminde ortaya çıkar. Bu özelliğe “sevk-i ilahi” diyoruz. Kimisi insanın duyamadığı sesleri duyarak güçlü bir duyum sistemiyle; kimisi güçlü bir koku algısıyla donatılmıştır. Örneğin, uzaklardan gelen bir ses dalgası daha bize ulaşmadan bir kısım hayvanların duyma hissini uyarır. Sözünü ettiğimiz bu duygu, elbette ki yaratıcıdan kullarına bir mesaj taşımaktadır. Henüz gerçekleşmeden bir şeyin aklımıza gelmesi, yaşadığımız bu âlemden başka âlemlerin de bulunduğuna, yaratıcı tarafından olayların o gayb âlemlerinde yaratılıp bu şehadet âlemine sevk edildiğine delil olmaktadır. Birçok olayda gayb âlemine dair işaretlere şahit olmaktayız. Yumurtadan çıkar çıkmaz suya atlayıp ustaca yüzen ördek yavrusuna yüzmeyi gayb âleminde öğreten Allah, insanlarla ilgili olayları da o âlemde yaratmaktadır. Ancak bazılarını önsezi duygusuna gelen işaretleriyle anlayabiliriz. İşte bu işaretler aslında Allah’ın sınırsız kudret ve ilminden zihnimizi haberdar eden ışıklarıdır. Bir önseziyle yaratıcının bize mesajı şu olabilir: “Ey kul, senin başına gelecek olan olayı önceden, senin herhangi bir iraden olmaksızın ve hiç beklemediğin anda bir işaretini sana iletiyorum, senin sonradan yaşayacağın şeyi senden önce ben biliyor ve tasarlayıp yaratıyorum, bir işaretini de önceden sana hissettiriyorum!” Önsezi ile bir olayı bilmek, gaybı bilmek demek değildir. Gaypten şehadet âlemine doğru yola çıkmış ve şehadet âleminde de işaretleri belirmiş olan şey, gayb olmaktan çıkar ve hassas insanlar tarafından bilinebilir. Yağmur zamanını bilmek gibi. Havanın nemi ölçülerek rüzgârların akışı belirlenerek tespit edilmektedir. yağmur bir nevi mayalanmış, adım adım geliyor. Buna rağmen “tahmin” diye nitelenir. Suya atılan taşın oluşturduğu ve kıyıya doğru yayılan halka halinde dalgaları o suya bir şeyin düştüğüne işaret eder; havanın aydınlanması güneşin doğuşunu haber verir; aynı şekilde bazı durumlarda manevi gayb âleminde yaratılan ve şahadet alemine doğru gelen olayın öncü işaretleri ulaşır. Söz konusu bu işaretler bazı hassas algılama gücüne sahip hayvanları veya sezgileri güçlü insanları uyarır. Şimşek çakınca ışığı hemen hissedip bir süre sonra gök gürültüsünü duyduğumuz gibi, yar altında depreme yol açan çökmelerin gürültüsünü bir kısım hayvanlar daha erken algılayabilir, bunun etkisiyle korkup kaçar, garip sesler çıkarır. Bu durum çoğu zaman görülmüştür. Kurbağaların kaçışması, bazı böceklerin garip davranışları, köpeklerin korku içinde ulumaları gibi. İnsanı sarsan çeşitli olaylarda da deprem belirtileri gibi belirtiler olabilir. Rüyalar çeşitli mesajlar verdikleri gibi, uyanıklık âleminde de bir kısım belirtiler ve işaretler, çeşitli büyük olayların mesajlarını taşıyabilir. Yani uykuda rüya yoluyla çeşitli mesajlar veren Allah, uyanıklık âleminde de bir kısım olayları, daha büyük olaylara öncü, işaret yapabilir ve bununla mesaj verebilir. Örneğin: Nasr suresi nazil olduğunda Hz. Ebubekir “Eyvah, Resulullah vefat edecek!” deyip ağlamaya başlamış. Yanındakiler “Nereden anladın?” diye sorunca, şöyle cevap vermiş: “Bu sure, Allah’ın yardımı ve fethin geldiğini, bunun sonucunda da insanların cemaatlerle Allah’ın dinine gireceğini bildirerek, Resulullah’a artık sen de hamd ve tesbih et, istiğfar et, diye tavsiye ediyor, senin görevin bitti demek istiyor; O’nun görevi bitince de vefat edecek demektir!” Bediüzzaman’ın gördüğü bir yılanla ilgili yorumu da bu konuda dikkat çekicidir. Barla’da kırda dolaşırken, büyük bir yılan görmüş. Bu olaydan, zamanın yöneticileri tarafından bir hıyanete maruz kalacağı işaretini çıkarmış. Mektubat eserinde olayı anlattıktan sonra şu yorumu yapıyor: “Düşündüm ki, gecelerde gördüğüm yılanlar nev'indendir. Yani: Gecelerde gördüğüm yılanlar ise; hıyânet niyetiyle her ne vakit bir memur yanıma gelse, onu yılan suretinde görüyordum. Hattâ bir defa müdüre söylemiştim: "Fena niyetle geldiğin vakit seni yılan suretinde görüyorum, dikkat et!" demiştim. Zâten selefini çok vakit öyle görüyordum. Demek şu zâhiren gördüğüm yılan ise işarettir ki, hıyanetleri bu defa yalnız niyette kalmayacak, belki bilfiil bir tecavüz suretini alacak.” (Mektubat, sayfa: 384-385, 28. Mektub)
HİSS-İ KABLE’L-VUKU’
Reklam Alanı

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.