Gerçek olmadığı halde dış görünüşüyle gerçeğe benzetilerek gerçek olarak gösterilen şeylere sahte, bunu yapana da sahtekâr denir. Bu işlem aynı zamanda yalancılıktır. Sahte, davranış ve sanatta yani fiillerde ve üretimdeki yalancılıktır. Sahte olan şey gerçeğinden daha kolay ve daha masrafsız olduğu için çıkar sağlamak amacıyla bu yanlış yol tercih edilmektedir. Doğruluk temeli üzerinde kurulmuş olan din, her türlü sahtekârlığı yasaklamaktadır.
Zihninizi bulandırmak ve karamsarlığa sürüklemek istemem ama gerçeğe karşı göz yummak da onu ortadan kaldırmaz. Yaşadığımız bu asrın sahtekârlık asrı olduğunu düşünüyorum. Öyle ki her alanda sahtecilik yapılmaktadır. Yangın ve deprem tatbikatları gibi gerçek diye yapılan birçok faaliyetin ne yazık ki gerçek mahiyetinden uzak bir tatbikattan ibaret olduğunu görüyoruz.
Asr-ı Saadette müşrikler bile yalan konuşmazken ne acıdır ki bugün Müslümanlar arasında bile yalan sözlerin azımsanmayacak boyutlara vardığına şahit oluyoruz. Bununla ilişkili olarak işte, sanatta ve üretimde de sahteciliğin arttığı bir asırdayız.
Gazze halkının İsrail vahşetiyle maruz kaldığı soykırım, yaşadıkları yokluk ve yıkım karşısındaki sebatları, sahabe benzeri gerçekçi tutumları, çoğumuzun dinde dahi sahtecilik içinde olduğumuzu net bir şekilde bize gösterdi.
İnsanlar sahtecilikle birbirlerini kandırabilir, ancak kalplerden geçeni dahi bilen Yüce yaratıcıyı –hâşâ– kandırmak mümkün mü? Gelin görün ki bir kısım insanlar ibadette bile sahtecilik yapmaya çalışıyorlar. “Hile-i şer’” veya “hülle” tabir edilen şeriata hile yaparak hedeflerine ulaşmaya çalışanlar, Allah’ı kandıracaklarını mı sanıyorlar? Zekât vermek durumunda iken Zekâttan yırtmak için çeşitli yorumlar yaparak kendini zekâttan muaf tutmaya çalışan kimse Allah’ın her şeyi bildiğini niçin düşünmüyor?
Son zamanlarda camilerde sandalyeler arttı. Bununla camiler kiliseye benzer bir görünüme bürünmeye başladı. Gerçekten mazur olanları tenzih ederim ama bazılarının sandalyede namaz kılması pek inandırıcı gelmiyor. Her işi yapabilen, gün boyu çarşılarda dolaşabilen bir kimse, camiye gelince sandalyede namaz kılıyorsa, mazeretinden şüphe edilir. Evet, ayakta namaz kılamayanlar oturarak kılabilir ancak yere oturup kılması gerekir, sandalyede değil. Yerde nasıl rahat ediyorsa istediği şekilde oturabilir. Dizlerini bükemiyorsa ayaklarını uzatıp namaz kılmasında hiç bir sorun yoktur. Asr-ı Saadette de ondan sonraki dönemlerde de ayağından, dizinden mazereti olanlar, ayakta duramayanlar olmuştur ama hiç kimse bugünkü gibi sandalyede oturup namaz kılmamıştır. Herkes vicdanen ne durumda olduğunu bilir, ona göre ibadetini eda etmelidir.
Hac ibadetinde de bir takım sahtecilikler yapıldığını görüyoruz. Söz gelimi hayatında bir tavuk bile kesmeyenlerin yalan beyanla kasap olarak hacca gitmeleri nasıl izah edilebilir? Yalan beyanla Allah’ın evine gitmek, yalanı yasaklayan Allah’a karşı, en basit deyimiyle saygısızlık değil midir?
Fakir, yetim ve miskinler için toplanan yardımlardan, gerçekte hakkı olmadığı halde bazı yorumlar yaparak yararlanmak, zimmetine geçirmek nasıl bir vicdansızlıktır? Yetim için yardım organizeleri, yetimlere iyiliklere sebep olma elbette takdire şayandır, ancak onlara ait malları hak etmeden yemek zulümdür. Kur’an, bu hususu şöyle ifade buyurmaktadır: “Yetimlerin mallarını haksız şekilde yiyenler, karınlarına ateş dolduruyorlar. Sonra da onlar alevli bir ateşe gireceklerdir.” (Nisa, 10) Ayette yetimlerin sahip olduğu mal kastedildiği gibi, yetimler için toplanan yardımlar da anlaşılmaktadır.
Aslında insanları kandırmaya yönelik dünyevi işlerde yapılan sahtecilik, haram ve günah ise de imanda bir sorun olmayabilir; ancak dinde yapılan sahtecilik katiyen imanın da sahte olduğundan ya da Allah’ı hakkıyla tanımamaktan yahut Allah’ın bazı sıfatlarını ciddiye almamaktan kaynaklanır. Yani iman noktasında bir sorun olduğu açıktır. Kur’an bu hususa şöyle işaret etmektedir: “İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde ‘Allah'a ve ahiret gününe inandık’ derler. Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Hâlbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir.” (Bakara, 8-9.)
0 Yorum