Reklam Alanı

TESELLİ VE SABIR

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı

Tuhuplu bir yakınımız olan Hasan kardeşimizin genç evladı Murat İvedi, bir hafta kadar önce yol yapım çalışmaları sırasında kullandığı forkliftin devrilmesiyle aracın altında kalarak vefat etti. Daha 23 yaşındaydı. Çalışkan, saygılı, nezaket sahibi, dinine bağlı bir gençti. Bu yönüyle bu zamanın gençlerine pek benzemiyordu. Bu acı olay sadece ailesini değil, onu tanıyan herkesi ağlattı. Yine bir ay önce, Yusuf adında bir yakınımızın eşi feci bir kaza sonucu vefat etti. Her iki yakınımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyorum. 

Dünya hayatı böyle acılarla, musibetlerle doludur. Buna benzer yürek yakıcı olaylar her yerde yaşanabiliyor. Birbirlerine Hakkı ve sabrı tavsiye etmeleri Kur’an’da müminlere emredilmiştir. Elbette kadere rıza göstermek, kazaya teslim olmak İslam’ın şiarıdır. Bu itibarla Allah’ın takdirine boyun eğmek, Yüce yaratıcıdan teselli ve sabır istemek gerekir. Benzer acıları yaşayan kardeşlerimize de sabır ve teselli diliyorum. 

19 aydır gece gündüz mel’un İsrail’in vahşi soykırımına maruz kalan Gazze halkının gösterdiği sebat, sabır ve sarsılmaz imanî duruş, başımıza gelen musibetler karşısında bize rehber olmalı, örnek olmalı, bize güç vermeli. Bizim yaşadığımız musibet, Gazzelilerin yaşadıkları karşısında sözü bile edilmeyecek konumdadır. Ancak yine de acılar şahsidir, ateş düştüğü yeri yakar. İman kardeşliği, sevinçleri de acıları da paylaşmayı, destek olmayı, teselli vermeyi gerektirir. Gazze’nin o sahabe-misal insanlarını, hüzünlere karşı sabırla duruş konusunda rehber edinmeliyiz. 

Boğazı yaratan oradan geçecek rızkı da hazırladığı gibi, musibetlere de tahammül gücü verir, rahmet ışıklarını gönderir. Ümidi kaybetmemek, teselli bulmak, Allah’tan sabır ve rahmet istemek gerekir. Emr-i Hak vaki olduktan sonra dua etmekten Yüce Allah’tan sabır ve teselli istemekten başka hiç kimsenin yapabileceği bir şey yoktur. Öyle zaman olur ki hastanelerde ümit beslenilen doktorlar dahi refakatçıdan farksız kalır.

Zıtların iç içe bulunduğu bu dünyada hüzün ve sevinçler de başa baş gidiyor. İnsan bazen sevindirici bazen üzücü olaylarla karşılaşır. Ölüm ve hayatı imtihan için yarattığını bildiren Cenab-ı Hak, insanları sevindirici olaylarla karşılaştırarak şükrünü, üzücü olaylarla da sabrını ölçmektedir. Bu açıdan bakıldığında insanın imtihanı nimetlere şükür ve musibetlere karşı sabırla olmaktadır.

İnsanın maruz kaldığı üzücü ve sevindirici olayların her biri iki türlüdür: 

Birincisi, insanın müdahale, irade ve girişimiyle gerçekleşir. Bu türeden üzücü olaylar insanın yanlış tutum ve davranışlarından kaynaklanır. İnsan bu olayları irade ve çabasıyla engelleyebilir ya da yönünü değiştirerek üzücü olmaktan çıkarabilir. Buna işaret etmek üzere Kur’an şöyle buyurmuştur: “Başına gelen her iyilik Allah’tandır, başına gelen her kötülük de senin kendi nefsindendir.” (Nisa, 79.)

İkincisi ise, kişinin gücünü ve iradesini aşan, önleyemediği ve değiştiremediği olaylardır ki buna “takdir-i ilahi” denir. İnsana düşen, bu olaylar karşısında sabır göstererek Allah’ın hükmüne teslim olmaktır. “kadere rıza, kazaya teslim” prensibiyle, Allah’a teslim olma duygusunun etkisiyle üzüntüsü gayet lezzetli bir sevince dönüşebilir. Bu tür üzücü olaylar, üzücülüğünden dolayı kişiye kötü görünebilir ama içinde saklı hikmetler düşünüldüğünde kötü olmadığı ortaya çıkar. Ancak hikmetlerini düşünmeyen kimse, şeytanın kışkırtmasıyla üzüntüsünü daha da arttırır ve –Allah korusun– maddi ve manevi sağlığını bozabilir. Bu durumda stres ve huzursuzluk hayatı altüst eder.

Başına böyle hüzün verici olaylar gelen insan, şu üç noktadan şeytanın kışkırtmasıyla karşılaşır:

1-Şeytan vesvese ile: “Böyle bir olay yalnız senin başına geldi, sen talihsiz bir insansın! Kimin böyle bir acısı var? Herkes keyif içindeyken sen acı çekiyorsun!” diyerek çeşitli kötü düşüncelerle hüzün ve acısını arttırmaya çalışır. 

Şeytanın bu vesvesesine karşı mümin şöyle düşünerek teselli bulmalıdır: “Bu olay yalnız benim başıma gelmedi, benim gibi nice insanlar da bu tür olaylara maruz kalmıştır. Bunda yalnız değilim!” İnsanı en çok üzen, acılı olaydaki yalnızlık vehmidir, böyle yalnız olmadığı düşüncesi büyük bir teselli verir.

2-Şeytan acılı kişiye: “Sen perişan oldun, bu acıya dayanamazsın! Bunu önlemeye de gücün yetmiyordu. Demek Allah’ın –hâşâ– sana bir kastı var. Senin iman ve amellerinin karşılığı bu mu?” diyerek, Allah’ı suçlaması için ikna etmeye çalışır. 

Buna karşılık mümin şu cevabı vermeli ve şeytanı kovmalıdır: “Rabbim her an beni biliyor ve görüyor. Bana verdiği bu hüzünle beni imtihan ederek manen yükselmemi sağlıyor. Çünkü acı ve sıkıntılar insanın ruhunda tohum gibi ekilmiş mükemmellik yeteneklerini filizlendirir ve ortaya çıkarır. Fırtınaların, bulutların, şimşek ve yıldırımların ardından rahmetini gönderip yeryüzünü ihya ettiği; yer altında tohum ve çekirdekleri çatlatıp filizlendirerek yeryüzünü cennete çevirdiği gibi, ruhuma ektiği manevi mükemmellik tohumlarını bu sıkıntılarımla filizlendiriyor. Bu da bu olaylar karşısında sabır göstermekle gerçekleşir. Rabbimin bana bağışladığı sayısız nimetler ve binlerce sevindirici olaylara karşın bir hüzünlü olaydan yakınmak bile Rabbime karşı edepsizlik olur.”

3-Şeytan bir hamle daha yaparak yeni vesvesesiyle: “Sen aslında bu acıyla neler neler kaybettin, dünyan karardı! Oysa senin çevren, arkadaşların kazanmaya devam ediyor, sen kaybettin!” der ve her türlü desise ile onu ikna etmeye çalışır. 

Buna karşılık müminin cevabı şu olmalı: “Yüce Rabbim Kur’an’ında taşıyamayacağım yükü yüklemeyeceğini bildiriyor. Öyleyse elimde olmayan ve başıma gelen bu hüzünden dolayı bana büyük bir manevi mükâfat verecektir. Bu musibette vefat eden yakınım, şehid hükmündedirler, onların Rabbı onları benden daha ziyade düşünür. Kaybedilen mallar da sadaka hükmündedir, gerçekte hiçbir kayıp yoktur. Hem Resulullah Efendimiz (ASV) “Yorgunluk, sürekli hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan, hatta ayağına batan dikene varıncaya kadar müslümanın başına gelen her şeyi, Allah, onun hatalarını bağışlamaya vesile kılar.” (Buhârî, Merdâ, 1, 3; Müslim, Birr, 49.) buyurmuştur. Buna göre bu yaşadığım acı günahlarımın bağışlanmasını sağlayacaktır.”

İşte bu noktalardan mimin kendini teselli etmeli, şeytanı zihninden kovmalıdır. Şeytanın emrine giren ve ondan ders alanları da dinlememelidir. Sözüyle dediği gibi düşünce diliyle de: “Eûzu billahi mine’ş-şeytani’r-racîm!” demelidir.

TESELLİ VE SABIR
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.