TUHUP EVLERİ VE MEDRESEMİZ

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Şiddeti bir deprem olmuş da bir İsrail saldırısıyla enkaza dönmüş izlenimini veren Tuhup evlerinin yıkılmış halinden hüzünlenmemek mümkün değil. Yıkılan evlerin enkazı sokakları kapatmış, Yıkılanlar kadar ayakta durmada direnen evler de var. Geçen gün bu evlere bakıp düşündüm, yine içimi hüzün kapladı. Bu evlerin bir zamanlar ne kadar insan barındırdığını, ne emeklerle yapıldığını, yokluk içinde ne masraflar yapıldığını biliyordum. Hepsinin sahiplerini görmüştüm. Bu evlerde barınan arkadaşlarım, akrabalarım vardı. Onlardan çoğu ahirete intikal etti. Yaşayanlar da bazısı yeni yaptıkları beton evlerde kalıyorlar, kimisi çevre il ve ilçelere kimisi de uzaklara göç ettiler.

Şimdilerde şehirlerde yüklü masraf ve emeklerle yapılan şatafatlı evleri gördükçe aklıma Tuhup evleri geliyor. Öylesine bir tavır ve heyecanla inşa ediliyor ki sanki ebedi kalacakmış gibi bir tutum görünüyor. Aslında Cenab-ı Hak bu dünyada canlı cansız her şeye bir ömür tahsis etmiştir. Eceli gelen insan ve hayvan öldüğü gibi, miadı dolan evler, yapılar da yıkılır, terk edilir, yok olur.

Bir hadis rivayetinde Peygamber (ASV) buyurmuş ki: Her sabah bir melek şöyle sesleniyor: “Ölmek için doğup dünyaya gelirsiniz; harap olması için binalar yapıyorsunuz!” (Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2041) Tuhup’ta evleri gezerken insan bu meleğin sesini duyar gibi oluyor. Bu evleri inşa edenler de bugün inşa edenler gibi sonlarının böyle olacağını düşünmemişlerdi. Kalabalık, insan kaynayan şenlikli vaziyetin kaybolup bir gün ıssız, kimsesiz, komşusuz bir duruma dönüşeceği hatta çoğunun harap olacağı hiç kimsenin aklından bile geçmemişti.  Kıtlık, yokluk ve yoksullukla boğuşulan yıllarda ne emekler verilerek ne masraflar yapılarak yapılan bu evler şimdi görenlerin içini acıtıyor.

Onlarca talebenin ders gördüğü ve barındığı, günün her saatinde köylülerin ziyaret edip ilmi sohbetleri dinlemeye geldiği medresemiz şimdi tamamen ıssız ve kimsesizdir. Kapı ve pencereleri koparılmış, damı üstünde otlar defalarca yeşerip kurumuş yıllarca bakımsızlığa direne direne yorgun ve bitkin düşmüş bir halde duruyor. Kendi haline terkedilmiş hasta ve yaşlı bir insanın iniltili bakışları gibi bana baktığını gördüm. İçinde yıllarca süren ilim ve ibadetin nuru duvarlarına sinmişti. Oradaki hatıraların da etkisiyle sanki şuurlu bir şekilde lisan-i haliyle derdini anlatıyordu. Bu yürek yakan bakışlar karşısında ne yapacağımı bilemiyorum, elimden bir şey gelmiyor.

Rus esaretinden kurtulduktan sonra İstanbul’a gelip bir süre sonra Van’a dönen Bediüzzaman, oradaki medresesinin yıkılmış vaziyetinden çok etkilenmiş, hüzünlü duygularını ve ağlayışını Lem’alar adlı eserinde uzunca dile getirmiştir. Tuhup evleri ve medrsemizin akıbetiyle örtüşmektedir. Bir kısmını sunmak istiyorum. 

“Her şeyden evvel, Van’da Horhor denilen medresemin ziyaretine gittim. Baktım ki, sair Van haneleri gibi onu da Rus istilâsında Ermeniler yakmışlardı. Van’ın meşhur kalesi ki, dağ gibi yekpare taştan ibarettir, benim medresem onun tam altında ve ona tam bitişiktir. Benim terk ettiğim yedi sekiz sene evvel, o medresemdeki hakikaten dost, kardeş, enîs talebelerimin hayalleri gözümün önüne geldi. O fedakâr arkadaşlarımın bir kısmı hakikî şehid, diğer bir kısmı da o musibet yüzünden mânevî şehid olarak vefat etmişlerdi. Ben ağlamaktan kendimi tutamadım. Ve kalenin, tâ medresenin üstündeki, iki minare yüksekliğinde, medreseye nâzır tepesine çıktım, oturdum. Yedi sekiz sene evvelki zamana hayalen gittim. Benim hayalim kuvvetli olduğu için, beni o zamanda hayli gezdirdi. Etrafta kimse yoktu ki, beni o hayalden çevirsin ve o zamandan çeksin. Çünkü yalnızdım. Yedi sekiz sene zarfında, gözümü açtıkça, bir asır zaman geçmiş kadar bir tahavvülât görüyordum.

Baktım ki, benim medresemin etrafındaki şehir içi, kale dibi mevkii, bütün baştan aşağıya kadar yandırılmış, tahrip edilmiş. Evvelki gördüğümden şimdiki gördüğüme, güya iki yüz sene sonra dünyaya gelip öyle hazin nazarla baktım. O hanelerdeki adamların çoğuyla dost ve ahbap idim. Kısm-ı âzamı, Allah rahmet etsin, muhaceret ile vefat etmişler, gurbette perişan olmuşlardı. Hem Ermeni mahallesinden başka, Van’ın bütün Müslümanlarının haneleri tahrip edilmiş gördüm. Benim kalbim en derinden sızladı. O kadar rikkatime dokundu ki, binler gözüm olsaydı beraber ağlayacaktı.” (Yirmialtıncı Lem’a, Onüçüncü Rica)

Üstad, Van Kalesindeki medresesinin vefatıyla ilgili olarak bütün medreselerin vefatına dikkat çekmiştir: “Evet, binler sene yaşamış o ihtiyar kalenin başındaki menzillerin harap olması ve onun altındaki şehrin sekiz sene zarfında sekiz yüz sene kadar ihtiyarlanması ve kale altındaki gayet hayattar (hayat dolu)) ve mecma-i ahbap (dostların toplanma yeri) olan medresemin vefatı, umum Osmanlı Devletinde bütün medreselerin vefatını gösteren cenazesinin manevi azametine işareten, koca Van Kalesinin yekpare taşı ona bir mezar taşı olmuş..” 

Bütün bu vefatlar, dünyanın fani, aldatıcı, ayrılıklarla dolu yönünü gözler önüne sermektedir. Herkes bundan ders çıkarmalı ve ona göre adım atmalıdır. İnsanın dünyaya karşı düşkünlük derecesindeki hırsını gözden geçirmesinde büyük yararları vardır. 

TUHUP EVLERİ VE MEDRESEMİZ

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.