Gazze’de kıtlık
Her türlü güçle, her türlü münafıkla, her türlü yöntemle, her türlü kuralsızlıkla, her türlü acımasızlıkla ve fakat hiç mertçe olmayan, hiç erkekçe olmayan, aşağılıkça bir soykırım yapılıyor. Son çareleri aç bırakarak teslim almak. Ve bu, sadece Gazze’de değil; Gazze başta olmak üzere tüm İslam yurtlarında sürmektedir, derinleşmektedir.
Yemen’in sivil alt yapısı vuruluyor. Şimdi de Hudeyde kentindeki Ras İsa Limanı'nı vurdu. Limanları, elektrik santrallerini, su ve gıda depolarını vurmaları gayri insani ve gayri hukuki bir strateji. Zaten niyetlerini açıkça söylüyorlar, “İslam Ümmeti” nin büyük bölümünün desteği ile de yapılıyor tüm bunlar.
Suriye’de Ensar-Muhacir ismiyle gerçekleşen küresel operasyon; Gazze’de Hicret adı altında start aldı ve süreç başladı. Bölge ülkeleri plan gereği konumlandı ve rollerini oynamaya çoktan başladı ve elbette Filistin de boşalmaya. “Gazze Şeridi'ndeki saldırılar nedeniyle 18 Mart'tan bu yana yaklaşık 500 bin Filistinlinin yerinden edildiğini duyuran Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi, İsrail’in insani yardım misyonlarının çoğunu reddederek temel gıda, su ve tıbbi malzemelerin girişini engellediğini bildirmiş.” https://ydh.com.tr/d/26452/bm-bir-ayda-500-bin-filistinli-yerinden-edildi
Evet, plan dünyanın gözleri önünde ve Müslümanların da çoğunun fiili desteği ile işlemekte. İş ve görev bölümü yapıldı. Söylemler, algılar ve uygulamalar hızlanarak devam ediyor.
İsrail Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir:
"Gazze'deki gıda depolarını bombalayarak hiç yiyecek bırakmayalım, jeneratörleri havaya uçurarak elektriklerini tamamen keselim…” şeklinde çağrı yaptı. Zaten Gazze’ye hiçbir yardım girmeyeli 40 güne yaklaştı.
Hamas yetkilisi Sami ebu Zuhri, Müslüman yöneticilere, "Gazze’de 2 milyon insan yemek yiyemiyor. "Silahlı yardım yapamıyorsunuz, yiyecekleri içeri sokmak için baskı da mı yapamıyorsunuz? Neden Netanyahu’nun iradesine bu şekilde teslim olunuyor?" şeklinde seslendi. Dinleyen, önemseyen yok. Yer yerinden oynamıyor…
Gazze, gerçekten de çok kritik bir noktada ve artık duanın, konuşmanın, yazmanın değil; fiili olarak müdahale etmenin acil olduğu bir durumda.
Ancak Müslüman hükümetlerden, siyasilerden filan bir şey beklemenin de anlamsızlığı tescillendi. Onların çoğunluğu soykırım cephesinin tehcir ve durumu/gidişatı normal gösterme/normalleştirme peşinde ve bu minvalde soykırım cephesinin verdiği/dağıttığı rolleri/işleri yapmakla meşguller. Öyle görünüyor ki; durum, artık bu yarayı bölge halklarının bizzat kendilerinin sarması gereken noktaya geldi. Zira sahada olanlar, direnenler, batıda vicdanlara seslenen protestolar dışında kalan çabaların/tutumların pek kıymet-i harbiyesi kalmadı.
Bu soykırım, artık tamamen ortaya koydu ki; en yüksek sele hamaset yapanlar ve en etkili söylemler üretenler, en büyük ihaneti yapanlar.
Öte yandan, seslenilen batı ülkeleri, uluslararası toplum gibi yapıların çoğu zaten işin içinde ve az bir istisna hariç, bu soykırım, batının gerçekleştirdiği bir soykırımdır aynı zamanda. Zira ABD, İngiltere ve batının/Avrupa’ nın tamamına yakını başından beri bilfiil bu soykırımın mimarı ve icracısıdır.
Şu da tescillendi ki; İslam dünyası/ülkeleri olarak adlandırılanların da hepsine yakını, bu soykırımın yanında durdukları için bu soykırım mümkün oldu ve devam etmektedir. Eğer bu ülkeler sadece nötr olarak dursalardı bile asla ve asla bu soykırım gerçekleşemeyecekti.
Nato veya ABD üssü bulunan herhangi bir ülkenin, bu üssün sahibinin aleyhine nefes dahi alabileceği ne mümkündür ne aklidir ve ne de vakidir. Öyle ise bahse konu İslam dünyasını, işgal altındaki olarak ön isim alması gerekir veya İslam dünyası/İslam ülkesi gibi sıfatlarla nitelendirmekten vazgeçmek lazım. Zaten doğru olan, hakikat olan da budur.
Eğer bu soykırım için tarih, suçluları kaydedecek ise iki suçlu kategori vardır ve Siyonizm, ikinci derecede suçludur; işgal altındaki İslam ülkelerinin işbirlikçi otoriteleri ise birinci derecede.
Bu tespit, bir hamaset veya zorlama içermemektedir. Bu, ortada olan bir olgu.
Biz ve bizim gibi toplumlar da zamanla kaybetti, değişti ve dönüştü.
Soykırımın ve açlığın zirve yaptığı, oradan oraya her gün sürüklenen/sürülen Gazzelilerin çadırlarda yakıldığı bu süreçte bile Gazze’yi birinci ve hatta ikinci, üçüncü gündem bile yapmamayı başarabiliyoruz.
Gazze, sabrın taş çatlatanını aştı, erdemin zirvesini yaşadı. Onlar kazandı ve onlar ölmedi. Onların atı, eşeği bile bu süreçte çok büyük iş gördü.
Biz, artık Gazze’ye değil; kendimize bakalım ve kendimizi kurtaralım. Zira asıl ölen, asıl kaybeden biziz. Bütün insanlık için artık geçerli olan şudur: Kim Gazze için, insanlık ve haysiyet için, mazlumlar için, zulme karşı ne yapıyorsa o derece insandır, o derece duyarlıdır ve o derece hayattadır. Aksi halde değersiz ve bir leşten öte bir şey değil.
Kim, ne yaparsa yapsın; elbette nihai hüküm sahibi Allah’tır.
0 Yorum