Mescid-i Aksa düştü mü?
Şunu önceden belirtmekte yarar var ki; Bir bakıma Mescid-i Aksa da Kabe de düşmüş durumda ve böyle bir durumda, yani şimdi kim ne yapıyorsa onu yapmaya devam edecek; kim neyi savunuyorsa, kim münafıkça siyonist safta yer alıyorsa, kim soykırım yapıyorsa ve kim Allah'ın safında mücadele ediyorsa onu yapacak, o yolda devam edecektir, etmektedir de...
*
Ateşkes, yeni bir mola mı?
Önce böyle bir haber düştü medyaya: “Filistin direnişi ile İsrail'in, ABD Başkanı Özel Temsilcisi Witkoff'un arabuluculuğunda Gazze Şeridi'nde 60 günlük ateşkes konusunda anlaştığı bildirildi. Anlaşmanın ABD Başkanı Trump tarafından duyurulması beklenirken, ateşkesin ABD, Mısır ve Katar'ın garantörlüğünde olacağı ve esir takası ile İsrail güçlerinin çekilmesini kapsayacağı belirtildi.” https://ydh.com.tr/d/27430/israil-ile-filistin-direnisi-aHamas, ABD temsilcisi Steve Witkoff’un sunduğu ve yalnızca 7 günlük bir ateşkesi içeren yeni Gazze planını reddetti.rasinda-60-gunluk-ateskes-sagland
Zaten “Hamas, ABD temsilcisi Steve Witkoff’un sunduğu ve yalnızca 7 günlük bir ateşkesi içeren yeni Gazze planını reddetti.” https://ydh.com.tr/d/27435/hamas-tan-abd-nin-yeni-ateskes-planina-ret
Öyle görünüyor ki bir mola daha verilecek. Olursa veya kaç gün olursa olsun bu defa ateşkes ve ona dair haber ve girişimler bir heyecana neden olmadı. Daha önce de denenenler durmaya, durdurmaya yönelik bir etki oluşturmadı ve bu molaların nedeni de zaten soykırımı durdurmak değil. Yine de bu tür molalar elbette çok değerli.
Soykırım cephesi seçeneksiz ve kararlı olduğu için ve İslam ümmetinin de başka seçeneği bulunmadığı için bu molalara rağmen savaş, devam edecek. Denizden nehire tam bağımsız bir Filistin gerçekleşene kadar.
Yani soykırım cephesi de İslam ümmeti/direniş cephesi de pes etme seçeneğine sahip değil.
Mescid_i Aksa’ya daha kapsamlı ve daha cüretkar el koymalar oluyor ve artık bir tepki gelmiyor. Bir bakıma Mescid-i Aksa halihazırda düştü.
İslam ümmeti/Hamas, savaşı kazanmış, İsrail “onurlu” bir teslime hazırlanıyorken Yezit cephesi Suriye ihanetiyle onu yeniden hayata döndürdü. İslam ümmeti, pes etmiş değil, pes edecek değil, ancak şu aşamada savaşı kazanmış durumda da değil.
Japonya’ya attığı iki atom bombasıyla koşulsuz teslimiyet sağlayan ve küresel egemen hale gelen Atlantik, içine girdiği gerileme devrini yükselişe çevirmek, bir kartalın gagasını kırması misali bir gerekliliğin içinde gibi. Gazze gibi bir alanda Japonya’ya yapılanların onlarca misli acıyı çektirebilecek bir muktedirliğe ve bunu yapmasına rağmen, bu iradeyi koşulsuz teslim alma, caydırma, bir daha olmayacak dedirtme, galibiyet ilan etme ve Japonya’da aldığı gibi sonucu alamıyor ve bu da insanlık dışı yöntemleri ve uygulamaları, soykırımı derinleştirme eğilimlerini artırıyor. Her gün yüzlerce çocuk yakılarak öldürülüyor. Her gün onca açlığın ve çektirilen acının üzerine her katliam bir atom bombasından farklı olmuyor. Bu işi ABD/İsrail ve Yezit cephesi birlikte gerçekleştiriyor.
SAVAŞ/SOYKIRIM NEDEN BİTMİYOR?
Bu savaşın bitmesi mümkün değil ve bu savaş 7 Ekim ile başlayan bir savaş değil. Bu savaş Filistin veya Araplar ile İsrail denen Siyonist çete arasında bir savaş değil. Yani bu savaşın anlamı, mahiyeti, tarafları, önemi bu savaşı lokal olmaktan çıkararak küresel bir vizyona taşıyor. Batının tüm bileşenleriyle bu savaşı üstlenmesi ve yürütmesi, bu savaşta siyonizmden yana olduklarını hemen deklare etmeleri ve tüm askeri güçlerini bölgeye göndermeleri, siyasi, askeri, ekonomik ve her türlü desteği vermeleri bunun göstergesi.
Bu savaş, gerilemekte olan Atlantik ve ona karşı yükselen Avrasya bloğu ile gelişmekte olan çok kutupluluğu önemli ölçüde etkileyecek, belirleyici bir parametre.
Bu savaş, İslam ümmeti diye bilinen dünyanın gerçek mahiyetini ve niceliğini, temsil merkezlerini ve söylemlerini münafık/yanıltıcı/tahrif edilmiş/batının ve siyonizmin çıkarlarına göre dizayn edilmiş genel kabul gören yorumlarını geçersiz kılacak potansiyele sahip. Bu da büyük ölçüde münafıklaşmış, siyonistleşmiş İslam ümmeti denen milyarı aşkın insanın yeniden İslam’a girme ihtimalini güçlendirerek, bölgede İslam’ın yeni bir alternatif olduğu tezinin Müslümanlar eliyle sunulması imkanı verebilir.
Bu savaş, bağımsız bir Filistin devletinin doğmasına en yakın bir zamana işaret ediyor. Batı/Siyonizm/Yezit cephesi, özellikle de bunu engellemeye çalışıyor zira bağımsız bir Filistin sıradan bir sömürgenin, sıradan bir sömürgeci güçten bağımsızlığını kazandığı bir anlamdan onlarca kat daha farklı anlamlara geliyor. Hem sonuçları ve kapsamı ve hem de geleceğe dönük bölgesel ve küresel yüzü/etkileri bakımından. Bölgesel vekil rejimlerin mevcut dizayn ile yaşamlarını sürdürmeleri bölgede İsrail hakimiyetinin varlığı ve genişlemesi ile ilgili. Filistin kurulmasın diye Suriye’ye yapılan ihanet, yani Suriye cephesinin bizzat bölge münafıklarınca düşürülmesi çok çok önemli, dehşet verici bir Siyonist başarıydı.
*
İRAN’A SALDIRI, SAVAŞI DURDURUR MU?
Bundan önce şunu sormalı: Batı/İsrail İran’ı vurur mu?
Özellikle Yemen deneyimden sonra böyle bir eyleme girişir mi, girişirse bunun kapsamını yönetebilir mi, sınırlı mı olacak, ya da bu eylem sonuç verir mi, başarılı olur mu?
Ve bu saldırıdan sonra olacakları durdurmak mümkün olur mu?
Şunun altını çizmekte yarar var. İran’ı kimin eliyle vuruyor olurlarsa olsunlar, İran, bu konuda ABD’yi sorumlu tutacaklarını BM’ye bildirmiş durumda zira İran’ı İsrail eliyle de vuracak olsalar, bunun ABD/Batı saldırısı olacağı bilinen bir realite.
Vururlar mı? Olabilir. Zaten vurdular da ve kısmi de olsa cevap aldılar. Yine vurabilirler mi?
Olabilir. Buna çok istekliler, ancak nihai anlamda bir sonuç alamayacaklarını da bilmekteler.
Bu konuda daha kesin konuşanlar ve bu yönde de analizler yok değil. Örneğin; “Lübnan ordusundan emekli Tuğgeneral Munir Şehade, İsrail'in ABD'nin gizli onayıyla İran'ın nükleer tesislerini vuracağını ve "Büyük İsrail Projesi"nin fiilen başladığını dile getirdi. Şehade, Lübnan'da savaşın kaçınılmaz olduğunu belirtirken, Batı'nın Suriyeli sığınmacıları bir iç savaşta kullanma planları olduğunu ifade etti.” https://www.ydh.com.tr/d/27405/emekli-tuggeneral-sehade-buyuk-israil-projesi-basladi-savas-kacinilmaz
Daha temkinli ve sonuçları konusunda uyarılar içeren yaklaşımlar da mevcut: “The American Conservative dergisi, Trump’ın İran’la anlaşmaya yaklaştığı bir dönemde İsrail’in saldırı planlarının bu süreci sabote edebileceğini yazdı.” https://ydh.com.tr/d/27443/amerikan-medyasi-israil-in-iran-a-saldirisi-buyuk-bir-hat#google_vignette
“Times of Israel'de yer alan habere göre, Netanyahu, savaşın/soykırımın sona ermesi için Trump’ın Gazze’deki sivilleri tehcir planının uygulanmasını, Hamas’ın silahsızlandırılması, tüm esirlerin iadesi ve Gazze’nin “İsrail güvenliği” altında olması gerektiğini şart koşuyor.” https://ydh.com.tr/d/27280/netanyahu-gazze-icin-trump-in-planini-sart-kostu
Aslında bu sürecin sürdürülmesi, açlık dahil tüm baskı tekniklerinin artırılarak devam ettirilmesinin Netanyahu’nun iktidarda kalmayı sürdürmek istemesinden kaynaklandığını düşünmek yanıltıcı ve eksiktir. Bu politika Netanyahu ve İsrail’i de aşan küresel niteliğe sahiptir. Başta İngiltere ve Avrupa olmak üzere tüm batının genel İradesi ve tercihi olduğunu görüyoruz. Bu cephenin soykırım cephesi olarak adlandırılması gayet gerçekçi bir tespit.
Dolayısıyla savaşın durdurulması derken bahsedilmiş olan sorun soykırım cephesinin İsrail’in hayati darbe almış varlığının yeniden sürdürülebilir düzeye gelmesi için yaşananların Gazze/Filistin cephesi bağlamında soğutulmasını aşan anlamlar taşıdığını da artık anlamakta yarar var.
Küresel soykırım cephesi, soykırım, talan ve nükleer saldırılarla elde ettiği üstünlüğü kaybetmemek için bu üstünlüğü kazandığı yöntemleri tekrar denemekten çekinmez. Devam eden Gazze soykırımında da denenmeyen tek seçenek nükleer saldırı.
Eğer İsrail, çok istekli olduğu İran’ın nükleer tesislerine yönelik bir saldırıyı ABD ile birlikte yapmaya karar verirse ve ABD bunu onaylarsa sonuç alabilmek için nükleer silah ya da ona yakın etkilere sahip bir silah kullanmaları gerekecektir. Böyle bir silah var mı, kullanılır mı? Bu harekat sonrası başlayacak süreç tüm bölgeyi ve dünyayı nasıl etkileyecek? Bekleyip göreceğiz…
Her türlü kuralın çiğnendiği ve her türlü yöntemin denendiği halde, küresel direniş iradesinin kırılamaması, İslam ümmetinin/direnişin teslim olmaması bu seçenek kullanıldığında kırılabilecek mi sorusundan önce ve o soruyla birlikte şu soruyu da sormakta yarar var: Sonuçları açısından ve konjonktürün uygunluğu açısından nükleer bir saldırı mümkün mü?
Ve diyelim ki; tüm bu hesaplamalara, kısıtlamalara rağmen direnişin beyni olan İran’a nükleer bir saldırı yapıldı; böyle bir durumda direnişin elinde nükleer saldırıya karşılık verecek klasik seçenekler dışında bir seçenek, bir yetenek var mı?
Bilmiyoruz. Ve nükleer bir saldırıyı çok arzulayan soykırım cephesini durduracak ya da nükleer bir saldırı seçeneğini elime edecek olan tek unsurun da bu bilinmezlik olduğunu söyleyebiliriz.
0 Yorum