Rabbimizin ayetleriyle, başlayıp, yine onun ayetleriyle bitirelim.
Size ne oluyor ki, Allah yolunda, ayrıca, baskı altına alınıp çaresiz bırakılarak: “Rabbimiz! Ahâlisi zâlim olan şu memleketten bizi kurtar. Bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” diye yalvarıp duran zavallı erkekler, kadınlar ve yavrular uğrunda savaşmıyorsunuz? (Nisa/75)
İman edenler Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler ise şeytânî güçlerin yolunda savaşırlar. Öyleyse, ey mü’minler, haydi şeytanın taraftarlarıyla savaşın. Bilin ki, şeytanın hîlesi cidden zayıftır. (Nisa/76)
Düşmanınız olan o kavmi, toparlanmalarına fırsat vermeden takip etmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da sizin gibi acı çekiyorlar. Üstelik siz Allah’tan, onların ummadıkları şeyleri umuyorsunuz. Allah, hakkıyla bilen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır. (Nisa/104)
Onlarla savaşın ki Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın, onları rezil rüsvâ etsin, onlara karşı size yardım ve zafer ihsân buyursun, baskı ve zulüm altında inleyen mü’min toplulukların gönüllerini ferahlatsın! (Tevbe/14)
Evet, dünden bu güne tarihi süreçler içerisinde cereyan bir kaç hadiseye empati yapıp odaklanalım:
Adem babamızdan bu güne gelinceye dek, daha önceki devirlerde; böyle bolluğun ve refahın olduğu bir asırda, insanlar açlıktan, susuzluktan ölmüşler miydi acaba gerçekten bilemiyorum? Bildiğim tek bir şey var, o da; biz ümmetin cihadı bırakmakla, bugün iyi bir sınav vermediğimiz ve sınıfta kaldığımızdır. Zillet ve utancın birer fotoğrafı olan, bu gün Gazze'de yaşananlardan; başta bizi idare edenler olmak üzere her birimizin, payı, vebali ve vurdumduymazlığı vardır.
Elli yedi ülke, iki milyar nüfus, yüz binlerce ordu; bir o kadar tank, top, tayyare, füze vb. askeri donanmanın; tek bir halife etmediğini, bir kez daha anlaşılmış oldu... Demokratik reçetlerin, beşeri yasaların; insanlık için ateşten biçilmiş birer azap gömlekleridir, sözümüzü; yalnız bırakılan Gazze özelinde bir kez daha hatırlamış olduk maalesef. Mazlumu zalimin pençesinden, namusu tecavüzcülerin kirli ellerinden, işgal edilmiş İslâm beldelerini müstevlilerin tasallutundan, belleri bükülümüş yaşlıları, sütsüzlükten ölen bebeklerin imdadına yetişemeyen ordular; başka ne işe yarayacaklar acaba?
Ümmetin malı olan kaynakların, münasebetsiz ve helal olmayan alanlarda çarçur edileceğine; bu gün Gazze'de açlıktan dolayı ölen, sokak ortasında bayılan insanlara gıda yetiştirmek için kullanılsaydı ne olurdu sanki? Devlet ve millet düşmanı, siyon sevicileri olan sözde sanatçı müptezeller için donatılan bunca salonlara, bir kaç günlük programlar için hazırlanıp bozdurulan platformlara, şarkıcı ve türkücülere milletin malından akıtılan büyük meblağlı paraların sadece bir kısmı ile; Gazze'de açlıktan ölen çocuklar kurtarılabilirdi! Son yüz yıldan bu yana, Irkçılık milliyetçilik, ve ulusçuluk anlayışının; insanlığa ve Ümmete zerre kadar faydasının olmadığı hala anlaşılmadı mı?
İki milyon Gazze'li kardeşimizin; son iki yıldır, kafir siyonistlerin en gelişmiş teknolojik savaş silahlarını üzerlerinde edenemenin de ötesinde, sistematik bir soykırıma tabi tutulduğu zalimliği, hukusuzluğu; hiçbir mazeret, hiçbir bahane, hiçbir gerekçe mazur göstermez, örtemez, örtmemelidir...
Zira bu gün bir kez daha anlaşıldı ki, oluşturulan koca koca orduların mazlumları ve müslümanları zalimlerin kirli pençelerinden kurtarmak için değil; seksen yıldır islam dünyasının başına bela olmuş olan başta Demokrat emanetçi liderleri ve Yahudi varlığı olan, İsrail terör örgütünü korumak için kurulduklarını...
Şehid Seyyid Kutub yarım asırdan fazla önce, ne kadar da öngörülü ve isabetli bir tespitte bulunmuştu: “Bu gördüğünüz Arap orduları İslam'ı ve Müslümanları savunmak için değil, sizi öldürmek için varlar ve Yahudilere tek kurşun bile sıkmazlar.”
Bakıldığında tarihi süreçler, Şehid Seyyid Kutub'un ne kadar haklı olduğunu bu gün ortaya çıkarmıştır. Suudi Arabistan, Ürdün, Lübnan, Irak, Kuveyt, BAE, Katar başta olmak üzere; Türkiye, Pakistan, İran, Endonezya, Malezya, Türki cumhuriyetlerini de eklersek; dünya nüfusunun neredeyse dörtte birine denk gelecek nufus ve orduların; 363 km² lik bir alanda tabir caizse cezalandırılan Gazze'li kardeşlerimize yardım edemiyor olmamalarının nasıl bir izahının olduğunu iz söyleyin.
Rabbimizin cihanşümul mesajına kulak verelim:
Sizinle savaşanlarla Allah yolunda siz de savaşın. Fakat Allah’ın koyduğu kuralları çiğneyerek haddi aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez. (Bakara/109) Haddimi bilmemiz bize hatırlatılmaktadır.
Hoşunuza gitmese de savaş size farz kılındı. Hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olabilir. Hoşlandığınız bir şey de sizin için kötü olabilir. Gerçeği Allah bilir, siz bilemezsiniz. (Bakara/216)
Cihadı sevmese de nefislerimiz, yeryüzünde zulmün bitmesinin; Allah yolunda Cihad etmesine bağlı olduğu hatırlatılmaktadır.
Allah yolunda öldürülseniz ya da başka bir şekilde ölseniz, şunu bilin ki, hiç şüphesiz Allah’ın bağışlaması ve rahmeti, kâfirlerin dünyada kalıp topladıkları her türlü menfaatten daha hayırlıdır. (Âl-i İmrân/157) Şehadetin, insanlık için bir meş'ale olduğunu anlamamız lazım.
Ey iman edenler! Sabredin, sebât gösterin, sabır yarışında düşmanlarınızı geçin, dâimâ savaşa hazırlıklı olun, uyanık bulunun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa erebilesiniz. (Âl-i İmrân/200) Düşmana güvenmenin, zillet ve esaret getireceği bize hatırlatılmaktadır.
Ey iman edenler! Düşmana karşı korunma tedbirinizi alın. Duruma göre bölükler halinde sefere çıkın veya gerektiğinde topyekün savaşın. (Nisa/71)
Allah bilir ya, bu gün kısmen veya topyekün Allah yolunda seferber olup; zalimlerin haddini bildirme günüdür. Ötesi ya ömür boyu esaret, ya da suskunluğa gömülen bir zillet olacaktır.
Kulluk sınavımızı iyi vermediğimiz için Allah'ım beni/bizi affetsin...
Gazze'yi gündemimzden düşürmeyelim!