Reklam Alanı

HAYÂ’NIN OLMADIĞI YERDE HAYAT HARAP OLUR

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı
“Hani kerem, hani ayb örtücülük, nerde hayâ? Yüz binlerce ayıpları örterlerdi enbiya.” (Mesneviden) Hayâ; hayatın her kademesini, yaratılış fıtratına göre şekillendiren bir meleke olduğu gibi, aynı zamanda toplumları, türlü bela ve musibetlerden kurtarmanın da vesilesidir. Aslında hayâ; hayata değer katan ve hayatı şerefli kılan erdemliklerin başında gelir denilse yeridir. Çünkü İnsanlık tarihi şöyle bir incelediğinde; nice hayâsız toplumların, şu fani dünyayı gönüllerinde bakiyene bir yer haline getirmekle fıtratın sınırlarını zorlayıp, hayâsızlık yaşayışlarından dolayı azaba duçar olup yok oldukları görülecektir. Hayâ; ham maddeyi altına çeviren işlem misali, hayâ ve edebe riayet eden toplumları olgunlaştırıp kemale erdirir. Hayâ, her insanda güzel, lakin kadında olursa daha güzeldir. Çünkü hayânın onda dokuzunun kadına, onda birinin erkeğe verildiğini beyan eder Efendimiz (Salat ve Selam ona olsun) Bir toplumun temelini, hayânın yakta tuttuğunu söylemek, aşırılık değil, tam aksine isabettir. Hayânın olmadığı toplumlarda; içtimai hayat felç olur, insanlar arasındaki saygı köprüsü yıkılır, ailelerde ayrışmalar ve boşanmalar baş gösterir ve toplumda tam bir dengesizlik hâkim olur. Yaşadığımız mevcut çağda; insanlığın hayâsızlıkta sınır tanımamakta aşırı oldukları kadar, daha önceki toplumlarda da bu kadar olmuş mudur acaba, doğrusu bilemiyoruz. Şimdi isterseniz 1995’ten 2000’li yılların Türkiye’sinin o günkü durumuna bir yolculuk yapalım. Zira o yıllarda, özellikle Üniversitelerde okuyup da örtünen kızların; niçin örtündüklerini, neyi niçin savunduklarının en parlak yılları olduğunu, yetişip aşina olduğumuzdan dolayı bilmekteyiz. Çünkü o günlerde, tesettüre bürünmenin ilahi bir emir ve farz olduğuna inandıkları için; çoğu genç kızlarımızın, eğitimlerini terk etme pahasına dahi olsa vazgeçmediklerine şahit olmaktayız. Tedrici olarak, günümüze doğru ve özellikle 2016 ile 2019’a gelindiğinde görmüş olduğumuz tablo; artık sıkma baş, daracık pantolonların giyildiği, farz olarak inanılan anlayışın yerini, tarz anlayışına bırakıp ve garabet bir yozlaşmaya dönüştüğüne şahit olmaktayız!... Gelinen noktaya bakıldığında, genelde İslam coğrafyasında, özelde yaşadığımız ülkede, hayâ denilen erdemliğin; nasıl ve ne şekilde katledildiği görülmektedir. Tabidir ki, haramların çoğaldığı toplumlarda Allah korkusu azalır, ve insanlar başlarına buyruk hareket etmeye başlarlar. Dolayısıyla Allah korkusunun olmadığı yerlerde, hayâ, edep, irfan, ilim, havf, reca, ahlak ve erdemlik gibi insani hasletlerin sadece isimlerinin izleri kalır, kendileri ise hayattan tecrit edilirler. Her şeyin içi boşalır, insanlar nefislerinin isteklerine göre hareket eder ve yaşamaya başlarlar. Merhum Akif ne güzel ifade eder: “Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır, Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır. Yüreklerden çekilmiş farz-edilsin havf-i yezdan’ın, Ne irfanın kalır te’siri kat’iyyen, ne vicdanın.” Akif merhumun da ifade ettiği gibi, insanların yaşamış oldukları toplumlarda, öncelikli olarak nesillerini Allah korkusu (yani, onun hüküm ve ahkâmına saygı duyup kulluk ederek) ile yetiştirmeleri gerekmektedir. Yoksa Vicdanında, irfanında, sadece isimleri söylenir olur insanların dudaklarında. Günümüzde iletişim ağları ve internetin hız kazandığı şu zaman diliminde, insanların daha hızlı bir şekilde birbirlerine ulaşmasını sağladığı bir gerçek. Ancak, bu hızlı erişim furyası, toplumlarda birçok kesim arasında deprem etkisinden daha tehlikeli boyutlara vardığını müşahede etmekteyiz. Belki de bir kısım insan tarafından basit ve sıradan görülen; yediği yemekten içtiği çaydan ve gezip tozduğu yerlere varıncaya kadar;bir kısım kadınların endamlı resimlerini sosyal medya ortamında teşhir etmeleri, hayâ olgusunun nasıl dumura uğradığını, uğratıldığını, ve sınırın nasıl ihlal edildiğinin açık ve net bir resmi değil midir? Şimdi birilerinin bizi bu söylediklerimizden dolayı, yadırgayacağını biliyoruz. Ancak hakkı, hak olduğu gibi söylemek ve duyurmak; sorumluluk bilincini taşıyan her insanın vazifesi olduğuna inandığımız için; kim ne diyecek diye değil, hak ne buyuruyor ona göre davranmak zorunda olduğumuzun bilinç ve inancıyla söylemek zorundayız. Şayet Müslüman bir kadın evinde çocuklarıyla kahvaltı veya ev ortamındaki resmini çekip, sosyal medya ortamında rahatlıkla yayınlayabiliyorsa; hiç kusura bakmasınlar,bu bir problem olduğu gibi, hayâ değerine vurulan bir darbedir ayın zamanda. Kadının hayâ ve iffetin sembolü olması hasebiyle; o, zarfın içindeki saklı mektup misali sadece gönderenle gönderilen arasında bilinen bir sır ve paha biçilmeyen bir kıymettir. Evet, o mazruftur, mazruf olma halini korumaya da mecburdur!... Bu ona yapılan bir zorbalık veya bir tahakküm değildir, tam aksine bu ona ve onun şerefine verilen kıymet ve değerinin nişanesi ve ödülüdür… Ne zaman ki genç kızlarımız ve kadınlarımız başta olmak üzere gençlerimiz, başka milletlerin giyim kuşam usullerine özenip onlar gibi giyinip yaşamaya başladılar,işte o andan itibaren; Müslüman toplumların başına git gide daha büyük belalar ve musibetler gelmeye başladı. Çünkü, toplumları yıkan ne açlık ne de kıtlıklardır; toplumları yıkan hayâsızlık sınır tanımazlık ile yaratanın muradına zıt yaşamaktır… Selam ve dua ile.
HAYÂ’NIN OLMADIĞI YERDE HAYAT HARAP OLUR
Reklam Alanı

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.