Ayağın, taşa değince, kalbini kontrol et, derlerdi büyüklerimiz. Yani, nefsini hesaba çek; nerede, neden ne diye yanlış yaptığını sorgula. Yaşadığımız zaman diliminde, değil ayağımızın taşa demesinden dolayı kendimizi hesaba çekmeyi; her tarafımız bela ve musibetlerle çevrilmiş olduğu halde, ne ders çıkarmaya, ne de azgın nefislerimizi hesaba çekmeye niyetimiz kalmıştır.
Halbuki, kulun yanlış ve hata işlemesinden sonra onun en değerli eylemi; yaratanının kapısına rücu edip, tevbe ve istiğfarla kendi acziyetini ifade ve itiraf etmesidir. Tevbesi olmazsa kulun, Allah ne diye değer vereceğini beyan ediyor.
Furkan suresi 77. Ayet-i Kerimesinde Rabb'imiz: De ki: Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin!” buyruluyor. Bu nedenle biz Müslümanlar için dua hayatın özü, yerin ve göğün hazinesidir. Dinimizde, yaşantımızda böylesine büyük öneme haiz olan bizi biz yapan bu muazzam hakikat sudan sebeplerle tehir edilemez, es geçilemez, hafife alınamaz... Bela ve musibetler, insanlar için; dünya okulunun sınav sorularıdır. Sorular iyi okunmadan, tam anlaşılmadan; tahmini olarak cevaplandırıldığında nasıl ki; sınavı geçmenin binde hatta milyonda bir ihtimal dahilinde ise, öyle de, insan başına gelen musibetleri doğru analiz edip, tefekkür etmeden, olması gerekenin cevabını asla veremez. Verse de yanlış, verir.
Tövbe ve istiğfar edelim hep birlikte. Ailece, toplumca ve devletçe... Toplum olarak, iki yıl önce yaşadığımız depremin mukaddimesi mesabesinde olan Covid 19 Korona illetini iyi okuyamadığımızı her akıl ve izan sahibinin malumudur. Bakınız tüm olup bitenlerden sonra, insanlar da merhametsizliğin nasıl da tavan yaptığını göreceksiniz. Bu başlı başına, toplumsal bir felakettir. Haramlar alenileşip sıradanlaşmış, kimse kimseyi hatasından dolayı uyarmaz hale gelmiş. Bir kısım heriflerin, köşeyi dönmek için binbir renge girmeye, başladıkşarını ya gördük ya, da duydık. Para kazanmak uğruna, dini kullanandan tutun da, kalıptan kalıba girenlere şahit olduk.
İnsanların elindekine göz dikip, üç günlük dünya zevkleri uğruna; insanlıktan istifa edenleri gördü insanlar. Kendilerine güven duyup bel bağlayan insanların, üç beş kuruşuna göz dikecek kadar alçalan kimselere şahit olduk. Büyük işlere soyunup, toplumun gözünü boyayarak; insanlardan topladıkları paralarla ortadan kaybolan sahtekarları gördük...
Haramzadelerin çoğu, müteahhit görünerek, (temiz,,sağlam iş yapan kardeşlerimizi tenzih ederiz) insanların hayatları üzerinde saltanat kurdular. Pahalılık aldı başını yürüdü, yürümeye devam ediyor. Kıtlık yoktu aslında, ama insanların vicdanlarında büyük bir kıtlık ve doyumsuzluk, baş göstermişti.
Saygı, sevgi ve ilgi rafa kaldırılmış; yeni neslin çoğu, geçmişinin düşmanı, mevcudun cahili ve maneviyatın fakirleri haline gelmişler, hal-i hazırda. Demek ki neymiş efendim? Dağları mektepleri donatsanız dahi, doğru adres olan, Allah ve Resulü'nü tanıtmadığınız sürece; kurmuş olduğunuz mekanizmadan hep defolu ve kalitesiz bir nesil çıkmaya devam edecektir. Toplumsal felakete davetiye çıkaran ve gırtlağına kadar pisliğe, iğrençliğe boğulan gençler kimin/kimlerin eseri hiç düşünüyor muyuz?
Sistem ve mekanizma yanlış işledi mi, defolu ürün de çıkmaya devam edecektir.
Akademik ortamlara bakıldığında, durumun vehameti korkutucu boyutta olduğu görülmektedir. Ateizm, Deizm, Agnostizm almış başını yürümüş, hatta moda olmuş.
Tabi tüm bu olup bitenlerin bir karşılığı vardı, olmalıydı. İnsan misafir olarak gittiği bir evde her türlü izzet ve ikramı görmesine rağmen; kalkıp ev sahibinin evini yıkmaya çalışırsa, ev sahibinden cezanın en ağırını yemesi hak değil miydi?. İşte kardeşimlerim bizler, Rabbimizin kainat misafirhanesinde her türlü nimetle rızıklandırıldığımız halde, şükrü bırakıp isyana yeltendik... Aramızdaki sevgi ve saygı köprülerini yıktık. Dinimize ve değer yargılarımıza karşı lakayt davranmayı adet haline getirince; elin gavuru da cesaret alıp Kerim kitabımızı yakmasından tutun da, Gazze'de kardeşlerimizi katletmeye varıncaya kadar her türlü şirretliği işlemeye baş vurdu.
İslam aleminin liderleri, şu anda modası geçmiş olan kınamaların ötesinde yaptıkları hiç bir şeyleri kalmamış. Hatta, çoğu susma hakkını (!) kullanarak, altındaki koltuğunu garantiye almanın derdine düşmüşler. Neden, çünkü birçoğunun ülkesine turistler gelecek ve onlara bol keseden döviz kazandıracaklar ya. Toplumun yozlaşması, ahlakın dumura uğraması onların hiç umurların da bile değil.
Halbuki öyle olmamalıydı. Ama oldu. Herbirimizin kulluk karnesinde, eksi notlarımız çoğalınca, mülk sahibinden bir tane şefkat tokatı yedik, ama yine de akıllanmadık. 6 Şubat 2023 de 7.7 ve 7.6 depremini hatırlayın Allah aşkına! Sabah uyandığımızda, trilyonluk iş adamıyla mahalle çöpçüsünün yan yana çorba sırasına girdiğini görmedik mi? Peki, ne oldu? Gördük ama akıllandık mı? Hayır! İlahi Mesaj şuydu aslında: Sizin uğrunda ömür sermayenizi heba edip tükettiğiniz, süslediginiz o ihtişamlı evleriniz, size mi ait yoksa; mülkünde ortağı olmayan Allah’a mı aitti? Mesaj, netti. Ama biz doğru okuyamadık.
Verecek cevabımız yoktu, çünkü kulluk karnelerimizin notları pek iyi değildi. Sınıfta kalmamız an meselesiydi, kısa bir süre sonra kaldığımız yerden davulumuzu çalmaya devam edince, olanlar oldu...
İnşaAllah toplum olarak bundan böyle, aklımızı başımıza alır; İslâm âleminin içinde bulunduğu acı hadislerden dersler çıkarıp, Rabbimizin muradına göre yaşamaya çalışırız. Bize Ankara'dan daha yakın olan Gazze'de, iki yıldan bu yana, dünyanın korsan ve kafir örgütü olan itrail; yüz binlerle ifade edilen kardeşlerimizi şehid etti. Tüm bunları, iki milyar nüfusu ve 57 devleti (!) olan müslümanların gözlerinin içine baka baka yaptı, yapmaya devam ediyor.
Rabbimden, biz ümmete; vahdet, Uhuvvet ve akl-ı selim nasip etmesini niyaz ediyorum. Bir Çin atasözüyle bitirelim: büyük fırtınalardan sonra mutlaka güneş doğacaktır...
İnşaAllah pek yakında, Gazze ve Doğu Türkistan başta olmak üzere; esaret ve işgal altında olan tüm bilad-ı İslam'ın üzerine, zaferlerin, Hürriyet'in ve kurtuluşun güneşi doğacaktır!
Vesselâm.