O'NUN (S.A.V.) KUTLU TEŞRİFİ!

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Biz, Seni ancak, âlemlere rahmet olarak gönderdik.”(Enbiya–107) Habibi Edibi hakkında böyle buyurmuştu, azamet sahibi olan Allah (c.c.). 

İsa (A.S)’ın vefatının üzerinden beş yüz yetmiş bir sene geçmişti. Karanlıklara boğulmuştu dünya, ve insanlık. Aydınlığa yabancı, hak, hukuk insanlıktan uzaklaşmıştı o devrin karanlığa gömülmüş olan insanları. 

Fetret döneminin vermiş olduğu O başıboşluğun sarhoşluğuna kapılan müşrik Arap kabileleri; birbirlerinin kurdu haline gelirken, dünya, ezilenler için adeta zindan oluvermişti!. Bir kurtarıcı bekliyordu insanlar, başka bir deyimle insanlık âlemi!. 

Allah’ın halk ettiği nur-i Muhammed-i (s.a.v); Adem(A.S) den, intikal ede ede, ta ki Abdülmutalip’ten Abdullah ile Amine’ye varıncaya kadar devam edip karar kılınmıştı!

O (s.a.v) gelmeden önce; insanlık, hukuksuzluğun, zulmün, adaletsizliğin, zorbalığın ve kabile savaşlarının elinden kan ağlamaktaydı. Karanlığa gömülmüş dünya bir güneşin doğuşunu bekliyordu adeta. 

Kadınların, toplumda birer Meta’dan başka değeri kalmamış, kız çocukları ise diri diri toprağa gömülüyordu babaları tarafından!. Kaba kuvvet sahipleri olan kabile reisleri, dünyada, terör ve anarşi estiriyor, güçsüz olanlara kan kusturuyorlardı. Mazlum olanların hayat hakları neredeyse, yok denecek kadar kalmamış ve ellerinden alınmıştı. 

İnsanlar bununla yetinmeyerek; Tevhid dininden uzaklaşmak suretiyle (ufak istisnalar hariç), hayatlarının tasarruf hakkını tamamıyla, kendi elleriyle yapmış oldukları tahtadan, tunçtan, helvadan ve taştan putların cansız ve kansız gölgelerine teslim etmişlerdi. 

Evet o gün şeytan ve taifesi dünyada at koştururken; dünyanın, beklemekte olduğu sönmeyecek olan güneşin doğuşuna az bir zaman kalmıştı!.. 

Ve Hz. Amine'nin doğum yaptığı Abdülmutalip mahallesinde; insanlığın medarı iftiharı, beşerin efendisi beklenen o nur doğmuştu Kâinat’ın semasına, sönmemek üzere. 

Miladi takvim 571’in rebiülevvel ayının 12 nci pazartesi (20. Nisan) gecesinigösterdiğinde; saat ibreleri adeta durmuş ve dünya yeniden şekillenmek üzere, ebedi güneşine hazırlanmıştı! “O’nun (s.a.v) nurlu doğumu ile ilgili; meydana gelen harikulade olaylar o kadar çok ki, biz sadece bir kaç tanesini yazmakla iktifa edelim: mesela: İran hükümdarının sarayının sarsılması, on dört şehnişinin yıkılması, Fars vilayeti olan İstah-abad şehrinde ateşe tapanların yaktıkları bin yıllık ateşlerinin sönmesi, <<SAVE>> gölünün yere batıp kaybolması! Ve Semave vadisinde sular taşırken; O zamanların Sasani İran şahı olan Nuşirevan; şehnişinlerinin yıkılmasından kaygılanarak, gördüğü bir rüyayı, rüya Tabircileri’ne tabir ettirip, tehlikede olduklarını sezebilmesi.“ 

Şair ’in dediği gibi: 

Çöl kurumuş hayat yoktu, 

Mazlumu aç zalim toktu, Karanlıktı ziya yoktu,

Sen gelmeden ah efendim.

Gelişinle geldi bahar, 

Bülbül gülde kıldı karar. Gerçekle buluştu nazar, 

Sen doğunca can Efendim.

“Şüphesiz biz, Seni şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik Ki, Allah’a ve Resulü’ne iman edesiniz, Ona yardım edesiniz, Ona saygı gösteresiniz. Ve sabah akşam Onu tesbih edesiniz.”(Fetih-8,9) İşte Âlemlerin Rabbi olan Allah, insanlığa merhamet etmiş ve doğru yolu bulmaları için; onlara, kendi içlerinden bir uyarıcı ve hidayet rehberini, yani Hz. Muhammed(s.av)’i göndermişti. Onun gelişiyle dünyanın seyri değişmiş; ve, insanlık yepyeni bir atmosferle tanışmıştı. Dünya; Muhammed ’ül Emini, insanlığın kurtarıcısını, Üsve-i heseneyi, müşfik olanı, ümmetinin parmağına bir dikenin batmasına razı olmayan Rahmetten lil âlem in’i ağırlamış o gece... 

Şüphe yok ki, İnsanlık Hz. Muhammed(s.a.v)’in vesilesiyle; insanlıkla, adaletle, hak ve hukukla, sevgi ve saygıyla, edep ve erkânla, hayâ ve iffetle, tanışabilmişti, tanıştı ancak.

Onun için insanlığın; kemali edeple O(s.a.v)’nun manevi mirasına saygıdan kusur etmemesi islami ve insanı bir vazifedir. O(s.a.v)’nun kurmuş olduğu sevgi ve adalet medeniyetinde; insanlık, yepyeni bir dünyayla, fıtratının gereği olan insan olma şerefiyle tanışabildi! O(s.a.v); yol kesen, adam öldüren, faiz yapan, zulüm eden ve hak hukuk tanımayan eşkıya bir toplumdan, EVLİYA bir cemiyet meydana getirmişti. 

Medine’de kurmuş olduğu İslam devletinin yanında, medeniyeti inşa edecek ulvilikte bir nesil yetiştirmeyi kısa bir sürede başardığını tüm dünyaya göstermişti. 

O, (s.a.v) Yirmi üç yıllık Peygamberliği zarfında; insanların doğruyu, erdemliği ve Allah’a yönelmeyi öğrenmeleri için, uğraşmış ve zamanının neredeyse tümünü insanların hidayet bulmaları için geçirmiştir. 

O’nun (s.a.v) dünyaya teşrifi; insanlık âlemi için, bir necat kapısı, bir kurtuluş reçetesi olmuştur. Çünkü insanlar; Hz. Muhammed(s.a.v)’in gelişiyle, gerçek manada esaret zincirlerini kırmış, despot ve vampirlere karşı kıyam etmiş, kendi insani kimliğiyle tanışabilmişti!... Hürriyetin ve medeniyetin biricik mimarı olan Hz. Muhammed(s.a.v)’in; insanlığa sunmuş olduğu ilahi mesajlarla, kısa bir süre içerisinde, başta Arabistan yarım adası olmak üzere, dünyanın dört bir yanında İslam’ın şanlı meşalesi yakılmış ve Altın harflerle yazılmış olan bir ASR-I SAADET(MEDENİYET ASRINI)’İ kurmuştu.

Yapmış olduğu fetihlerle; insanların din, mal, can, akıl ve nesil emniyetlerini garanti altına almak suretiyle; dünyaya, özlenen düzen ve intizamın kurallarını yerleşmiştir. Ve bugün, yirmi birinci yüz yılın insanlığı; eğer yeniden huzura ve sükûnete erişmek istiyorsa ki (başka çare yoktur) Hz. Muhammed(s.a.v)’i yeniden anlayıp tanımakla, O'nun getirmiş olduğu ilahi mesajlara teslim olmasıyla mümkündür.

Modern dünyada, Müslüman nesiller; şayet bu gün O (s.a.v)’nun önderliğinde hat-ı hareketlerini belirlemiş olsaydılar; bu gün, terör, kan, gözyaşı bu kadar, akar mıydı acaba? 

Çünkü Allah, (c.c.) O (s.a.v)’nun “Âlemlere rahmet olduğunu (Enbiya–107) Furkan’ıMübin de beyan etmekle şan ve şerefini insanlara tanıtmış; insanlığın dikkatini O (s.a.v)’na çevirmiştir! Ve O(s.a.v)’nun önderliğinde istikamet ve şahsiyet sahibi bir İslam medeniyeti, bir rahmet toplum meydana gelmişti. Tarih şahittir ki; Hz. Muhammed(s.a.v)’in gerçekleştirmiş olduğu sosyal ve siyasal inkılap, nevi beşer sathında hiçbir kimseye nasip olmamıştır. 

O (s.a.v)’nu anlatmak için, O’nu anlamak lazım; O (s.a.v)’nu anlayabilmek için de O’nun getirmiş olduğu evrensel mesajlara kayıtsız şartsız teslim olmak gerekmektedir!. “De ki, siz gerçekten Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah’ta sizi sevsin ve günahlarınızı/suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır.”(Al-i İmran–31) O(s.a.v)’nun kutlu doğum yıldönümlerini kutlarız kutlamasına da; önemli olan, O’nu anlayıp, anmak ve O’nun izine tabi olmaktır. 

Çünkü Ehl-i kitap da Peygamberimizi tanıyordu ama ona inanmıyor ve O’nun yaşantısına kendi yaşantılarını uydurmuyorlardı. “Kendilerine kitap verilenler, O peygamberi tanıyorlardı oğullarını tanıdıkları gibi. Ama onlardan bir grup bilir oldukları halde hakkı gizlerler.”(Bakara–146) Bu münasebetle şu naçiz dörtlüğümle bitirmek isterken; O’ nun dünyaya kutlu teşriflerinin; İSLAM âleminin yeniden doğuşuna, uyanışına, vahdet ve uhuvvetine; Gazze ve Doğu Türkistan başta olmak üzere tüm dünya mazlumlarının, necatına vesile olmasını niyaz ediyorum!... 

Öğrettin istikamet, 

Zail oldu cehalet, 

Kurduğun kutlu devlet, 

Ayaktadır Sultanım. (s.a.v).

O kutlu devletin yeniden, insanı inşa ve imar ettiği günlere kavuşmak niyaziyla.

O'NUN (S.A.V.) KUTLU TEŞRİFİ!

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.