Önce bukalemun nedir kısaca ona bakalım:
Bukalemun, Derileri sarı, yeşil tonları, kırmızı tonları, kestane rengi ve siyaha çevirebilen; benekler, çizgiler oluşturabilen, Uzunlukları 8–60 cm arasında değişse de genellikle 30 cm civarında olan, çok yavaş yürüyen, ayakları ve kuyrukları dalları kavrayabilen bir hayvan türüdür...
Gelelim neden bu başlığı seçtiğimi, sizlerle paylaşmaya. Malum, her insanın; biyolojik/fizyolojik olarak; bir yüzü, iki gözü, iki kulağı, iki kanallı bir burnu, bir dili, bir de ağzı vardır...
Buraya kadar, biyolojik/fizyolojik olarak sayılanlara kimsenin itiraz etmeyeceğini biliyoruz... Fakat iş, mizaç, karakter, kişilik ve erdemlik konusuna geldiğinde; bir kısım insanlar, yukarıda kısa tanımlamasını yaptığımız bukalemun gibi; menfaat, makam, mevki ve kariyer söz konusu olduğunda; girmedikleri rengin, giymedikleri esvabın, takmadıkları maskenin kalmadığı görülür. İşte tamda burada, nifak denilen manevi hastalık önümüze çıkmaktadır.
Rabbimiz buyuruyor: Onlara, Yeryüzünde fesat çıkarmayın denildiğinde, biz ancak ıslah edicileriz derler. İyi bilin ki onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat onlar anlamazlar." (Bakara Suresi 11-12.Ayet) Islah ve fesad... Bozgunculuk ve yalandan sırıtmak... Bir beyaz, bir siyah görünmek... Şayet Yaratan Rabbimiz, söz konusu gruhun karakter ve ruh hallerini bize bildirmemiş olsaydı; bukalemun gibi her gün ayrı bir renge bürünen zerzevat, insanlığın canına okurlardı. Tabidir ki, gene yapabildikleri her şirretliği, fesadı, bozgunculuğu, kargaşa ve kaosu yaymaktan geri durmuyorlar. Ama en azından, dünya ve ahiret dengesini vasatta tutan erdemli insanlar, bu gruha karşı daha dikkatli olabilmekteler.
Peki, bukalemun olma hali, gerçekten bir izm veya ideoloji midir? Aslına bakılırsa, kavram olarak tabi ki hayır. Fakat, her izm'in, her ideolojik düşüncenin; tez ve beşer kaynaklı inançların (Tevhid inancı hariç) zamanla, politik/siyasi, sosyal, ekonomik veya özgürlükçü bir fikre, dönüştüğünü görüyoruz. Bundan dolayı, itikadi nifak olan münafıklığın da; sosyolojik ve karakteristik olarak, insanlık ailesine kâfirlerden, zalim ve depostlardan daha çok sinsice zarar verdiklerinden dolayı, bir yönüyle bukalemun adındaki hayvana çok beznemektedirler.
Çünkü, sabit bir duruşları yok, samimi bir yol arkadaşlıkları yok, özverili bir çabaları yok, muhafaza ettikleri kişilik ve bir kimlikleri yok... Bir gün "a" kapısının eşiğinde, başka bir gün, "b" kapısının eşiğinde el pençe divan durdukları görülür. Sabiteleri, davaları, gaye ve beli bir hedefleri yok, hangi tarafın adamıdırlar tam belli değil. Bir saat cambaz olurlar, başka bir saat camide görülebilirler. Hasılı kelam, renk değiştirme konusunda; bukalemun bile söz konusu gruhun yanında cılız ve yetersiz kalır.
Bizde, onların bu çok yüzlü, çok değişken olan duruş ve kaytarıklıklarından dolayı; Bukalemun-izm diye adlandırdık... Hem neden olmasın ki, zira her hangi bir fikir, inanç veya savununulan dünya görüşü; birileri için yaşam tarzı haline gelmişse, o da kendi alanında bir izm'dir, bir ideolojidir. Ama batıl, ama atıl, ama satıl...
Çünkü onların eline bir iktidar veya güç geçmeye görsün; hemen yüzlerindeki o kamuflaj maskelerini çıkarıp; Rabbimizin şu ayette onları tanıttığı gibi olurlar:
Hâkimiyeti ele aldığında ise ülkede bozgunculuk çıkarıp ürünleri ve nesilleri yok etmeye çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez. (Bakara/205) Rabbimiz doğru söyledi...
Dünyada inanç bakımında üç sınıf insanın varlığı söz konusudur.
Birinci sınıf: Allah'a ve onun Resüllerine kayıtsız şartsız iman eden ve ona göre yaşamaya gayret edenler...
İkinci sınıf: inkâr ile tasdik karışımı bir hal içinde olanlar... Kafirler, müşrikler vs.
Üçüncü sınıf: kendilerini inanmış gibi göstermeye çalıştıkları halde aslında inanmayanlardır... İşte bu üçüncü sınıf varlık, daha tehlikeli ve insanlık için daha çok zararlıdır.. Kimdir bunlar? Münafıklar... Renkten renge giren, boya'dan boyaya boyanabilen bukalemun tipli varlıklar... Neden bunlar için varlıklar tabirini kullanıyorum? Çünkü varlık ve yaşam düzenine en çok zarar verenler bu tiplerdir. Bu gruh, tarihin her döneminde var olup, yaşadıkları dönemin toplumun başına bela olmuşlar. En çok da, asr-ı saadete, Efendimiz (s.a.v)'i Sahabe'sini çok uğraştırıp yormuşlar. İbn-i Selül ve şer şebekesi olan tayfası gibi.
O zaman, yaptıkları bunca fesat ve şirretliklerinin bir karşılığı olmalıydı öyle değil mi? Üç günlük dünyada, saltanat sürüp bir keyif çatsalar da; ebedi hayatta hiçbir nasipleri yoktur. Öyle ki çekecekleri azap, düçar olacakları işkenceler kafirlerinkinden daha şiddetli ve ağır olacaktır. Aziz ve Celil olan Rabbimiz bize, onların en son varacağı yeri şöyle beyan ediyor:
Allah'ın şaşırttığı kimseye asla bir çıkar yol bulamazsın! Onlar küfür ile iman (inkârcılarla inananlar) arasında bocalayıp durmaktadır. Ne onlara ne de bunlara (ne Müslümanlara yâr olurlar ne de kefirlere). İşte böyle, Allah'ın (kötü niyet ve eyleminden dolayı) sapıklıkta bıraktığı kimseye sen çıkış yolu bulamazsın. (Nisa/143)
Şüphesiz münafıklar cehennemin en alt tabakasındadırlar. Onları oradan kurtaracak hiçbir yardımcı da bulamazsın. (Nisa/145)
Fazla söze gerek yok, söz konusu gruhu iyi tanımak, onlarla yol yürümemek, ticaret yapmamak, sır paylaşmamak, sırtını verip güvenmemek lazım... Daha çok bilgi edinmek isteyenler, Bakara, Nisa, Tevbe, Münafikun süreleri başta olmak üzere; Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde derinlemesine bilgi ve malumat sâhibi olabilirler.
Rabbimiz cümlemizi Bukalemun-izm tayfasının şer ve fitnelerinden muhafaza eylesin. Kalın sağlıcakla efendim.